Kanun Hükmünde Kararname Krallığı
- Av. Sedat Çınar
- 7 Kas 2016
- 17 dakikada okunur

GİRİŞ
Kanun hükmünde Kararname, ismiyle ilk defa 1961 Anayasası’nda 1971 yılında yapılan değişikliklerle Türk Hukukuna girmiştir. 1876 Kanun – i Esasi’nin 36. Maddesinde farklı bir biçimde KHK müessesesinin işlevinde bir düzenleme vardır.
1982 Anayasası’nda KHK ayrıntılı biçimde düzenlenmiş, 1961 Anayasası’ndan farklı olarak bir de Olağanüstü KHK türüne yer verilmiştir. Sıkıyönetim veya Olağanüstü Hal durumlarında çıkarılabilen bu KHK, normal KHK’lerden farklı olarak TBMM’den alınmış bir yetki yasasına gerek olmadan, üstelik temel hak ve özgürlükleri de ‘’düzenleyebilen’’ ve Anayasaya aykırılıkları iddia edilemeyen KHK türüdür.
Yürütmeye KHK çıkarabilme imkânı tanıyan 1971 yılı değişiklik gerekçesinde, yasa yapmanın belli usuller gerektirdiği, bunun ağır işleyen uzun süreçleri aldığı, gelişen - karmaşıklaşan iktisadi, sosyal koşullara müdahale edebilmede bu usullerin dışında, bu usullere bağlı kalmadan bazı hukuk kurallarının yürürlüğe konabilmesinin çağdaş devlet için bir zorunluluk olduğu ileri sürülmektedir.
Ancak 1961 Anayasasının yürürlükte olduğu 10 yıllık uygulamada ve 1982 Anayasası döneminde KHK uygulamasının, gerekçelerinin dışındaki amaçlar için de kullanıldığı, uygulamada bir dizi sorun yarattığı gözlenmiştir. Yürütme organına rahat çalışma avantajı sağlayan bu yol, yasama organını devre dışı bıraktığı, keyfi bir takım uygulamalara sebep olduğu iddiasıyla muhalefet partilerinin ve sivil örgütlenmelerin tepkilerine yol açmaktadır.
Bölgemiz, 8 yıldır Olağanüstü KHK’lerle yönetilmektedir. Kamuoyunda çokça tartışılan 285, 413, 414, 424, 425 ve en son 430 s. KHK’ler bölgemizdeki Devlet yönetiminin temel legal metinlerini teşkil etmiştir. Bilindiği üzere bu KHK’ler bugüne kadar TBMM’nin gündemine alınmamış ve yasaya dönüştürülmemişlerdir. Bu durum, yazımızın başlığını bu şekilde koymamıza neden olmuştur. Gerçekten de, özellikle olağanüstü KHK’ler bir ‘’Krallık’’ konumundadır. Olağanüstü KHK’lerin 1982 Anayasası’ndaki yeri ve bölgedeki mevcut durumuyla, Hukuk Fakültesi Öğrencilerinin yaptıkları esprilerde geçen ‘’Kral’ın iki maddelik anayasasına benziyor: Madde bir ‘’Kral her zaman haklıdır.’’ Madde iki ‘’Kralın haksız olduğu durumlarda birinci madde geçerlidir.’’
Bu yazı 1982 Anayasası’nda ( Md. 121- 122) düzenlenen Olağanüstü KHK’ler ve bölgemizdeki uygulamasını konu edinmişti. Ancak zorunlu olarak normal KHK’lere ve Olağanüstü Hal’lere de değinilmiştir.
II-Kavram
KHK yürütmenin düzenleme yetkisini kullanma biçimlerinden biridir. 1961 Anayasası sadece tüzük ve yönetmeliklerden bahsederken 1971 değişiklikleriyle ( md 64) yürütmenin düzenleyici işlem türüne KHK’leri de eklemiştir. Öğretide idarenin düzenleme yetkisi idarenin takdir yetkisinin bir tezahürü olarak gösterilir.
Alman, İtalyan, Fransız, Yunan, Portekiz vb. anayasalarda da yürütmenin düzenleme yetkisi arasında KHK çıkarma yetkisi tanınmıştır.[1]
1876 Kanun-u Esasi’nin 36. Maddesine göre Meclis-i Umumi toplanık olmadığı zamanlarda…Heyeti vükela Kanun-i Esasi hükümlerine aykırı olmamak ve Heyeti mebusanın toplanıp vereceği karar kadar geçerli olmak üzere, muvakkat kanun çıkarma yetkisine sahipti. Ancak Meclisi mebusanın toplanmasına izin verilmediği için bu yetki tek taraflı olarak yürütme organınca kullanılmıştır.
20 Eylül 1971 tarih ve 1488 s. kanunla 1961 anayasasının 64. maddesinde yapılan değişiklikle Bakanlar Kuruluna, ismiyle, Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verilmiştir. Değişiklik gerekçesinde ‘’parlamenter rejimlerde kanun yapmanın belli usullere uyulmayı gerektirdiği, bunun zaman aldığı ileri sürülerek ‘bazı kuralların bu usuller dışında yürürlüğe konabilmesi çağdaş devlet anlayışının tabii bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır’’ denilmekte; değişen, gelişen, karmaşıklaşan iktisadi ve sosyal şartlardan bahsedilerek bu yetkinin zarureti vurgulanmaktadır.
Bu gerekçeye karşın, bu anayasal müessesenin ilk on yıllık uygulamasında daha çok 657 s. DMK‘nin uygulanmasında kullanıldığı gözlemlenmiştir.[2]
III – 1961 ve 1982 Anayasalarında KHK
KHK çıkarma yetkisi Türk Anayasa hukukuna Kanun Hükmünde Kararname ismiyle ilk defa 1971 değişiklikleri ile girdi. 1961 anayasasına göre ( md. 64 ) anayasanın ikinci kısım bir ve ikinci bölümlerinde yer alan temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel hükümlerle, kişinin hak ve ödevleri dördüncü bölümünde yer alan siyasi hak ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerin düzenleme alanı dışında tutulmuştur.
1982 anayasası ile daha ayrıntılı biçimde KHK düzenlenmiş, 1961 anayasasına göre hem koşulları hafifletilmiş hem de uygulama alanı genişletilmiştir. Olağanüstü Hal ve Sıkıyönetimin gerekli kıldığı konularda yasama organının iznine (yetki yasasına) gerek olmadan KHK çıkarma usulü de getirilmiştir ( md. 121 / 3 , 122 / 2 ). 1982 Anayasası KHK’yi iki ayrı maddede ( md. 91 , 121 ), iki farklı hukuki rejime bağlamıştır: Olağan KHK ve olağanüstü KHK ( md. 121 , 122 ).
Olağan KHK’lerin koşul ve özelliklerini kısaca sıralayalım.
KHK için TBMM’ce verilmiş bir yetki yasası gerekli. Yetki yasasında KHK’nin amacı, ilkeleri, kapsamı, yetkinin kullanım süresi, kullanma süresi içerisinde birden çok kararname çıkarılıp çıkarılmayacağı yetki yasasında gösterilir. - Resmi Gazetede yayınlandıkları gün yürürlüğe girerler ve aynı gün TBMM’nin onayına sunulur. – Temel hak ve özgürlükler düzenlenemez.- Anayasa Mahkemesinin denetimine tabiidir. Bakanlar Kurulunun düşmesi, çekilmesi veya yasama döneminin bitmesi yetkiyi sona erdirmez.[3]
Yetki yasasında yürürlükten kaldırılacak yasa hükümlerinin gösterilmesine gerek olmaması, yetki süresi içerisinde birden çok KHK çıkarılıp çıkarılmayacağının yetki yasasında gösterilme mecburiyeti ile Bakanlar Kurulunun istifası veya yasama döneminin sona ermesi, belli süre için verilen yetkinin sona ermesine sebep olmayacağı hususları dışında 1982 anayasasının 91. maddesi ile 1961 anayasasının 64. maddesi denktir.[4] Ancak 1982 anayasasının 91. maddesinde 1961 anayasasının değişik 64. maddesinde yer alan ‘’belli konularda’’ ibaresine yer vermemiş, fakat bundan BK’nin sınırları belirsiz bir alanda KHK yetkisinin verilebileceği anlamı çıkmaz. [5] AYM ‘’ BMM, Bakanlar kuruluna ancak belli konularda KHK çıkarma yetkisi verebilir...Her konuyu kapsayacak şekilde bir KHK çıkarma yetkisi veremez.[6]
Olağan KHK ile temel hak ve özgürlükler düzenlenemez ( md 91 / 1 ). Doktrinde hakîm görüş yasa ile düzenleme koşulu, idarenin o alanda hiçbir düzenleyici işlem yapamayacağı anlamında yorumlanamaz. ‘’Münhasır kanun alanı’’ ancak yetkinin kendine özgü niteliğinde ve anayasada yazılış tarzından çıkarılabilir. Kanunla düzenleme şartı o alanda KHK çıkarılmaya engel değildir. O konu KHK ile ilgili özel hüküm olan 91. madde sınırları dışında kalmadıkça ya da 163. maddede olduğu gibi KHK çıkarılamayacağı açıkça belirtilmedikçe KHK ile düzenlenebilir. [7]
KHK'ler, Bakanlar Kurulunun diğer kararnameleriyle aynıdır. Cumhurbaşkanı tarafından imzalanır (md. 104); Cumhurbaşkanı tarafından RG'de yayımlanır, aynı gün yürürlüğe girerler. Ancak, kararnamede yürürlük tarihi olarak sonraki bir tarih gösterilebilir (md. 91/6). RG'de yayımlandıkları gün TBMM'nin onayına sunulurlar, TBMM’nin komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülürler (91/7,8). BMM, kararnameyi red ya da kabul edebileceği gibi onu değiştirmesi de mümkündür. "TBMM red veya değiştirilerek kabul biçiminde oluşturulan metinler birer kanundur". Redde ilişkin TBMM’nin kararının - kanununun - RG'de yayımlandığı gün KHK yürürlükten kalkar. Değiştirilerek kabul halinde değiştirilmiş hükümler bu değişikliklerin RG'de yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler (91/son). Reddedilen veya değiştirilen KHK hükümleri, red veya değişikliği içeren kanunun yayımlandığı tarihe kadar geçerliliğini korur; bunlara dayanılarak yapılan işlemler ve kazanılmış haklar saklı kalır.
1961 ve 1982 anayasalarına göre AYM, KHK'lerin anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler (md. 64/son; 1982md. 148150-151, 152, 153). anayasaya içeriği itibariyle aykırı olmayan ve fakat yetki yasasına aykırı olma durumunda da AYM'nin denetimine tabi olacaktır. AYM bir kararından "... yetki yasasının kapsamı dışında yürürlüğe konulan, veya başka deyişle yetki yasasının öngörmediği bir konuda düzenleme yapan bir KHK’nin Anayasaya aykırı olacağı açıktır...“ demektedir
Yetki kanunun iptalinin ona dayanılarak çıkarılmış KHK'Ier üzerindeki etkisine ilişkin AYM bir kararında "yetki yasasının md. 91'e aykırı bularak reddetmiş olmasına karşın buna dayanılarak çıkarılan KHK'yi reddetmeyerek" bir çözüm getirmiştir.
IV-Olağanüstü KHK
1982 anayasası olağan rejim ve olağanüstü rejim dualizmini kurumsallaştıran bir belgedir.[8] Bu iki rejim türü doğrultusunda iki tür KHK öngörmüştür. Birincisi 91. maddede düzenlenen ve yaygın olanı az önce açıkladığımız olağan KHK; ikincisi 121 ve 122.nci maddelerinde düzenlenmiş olan ve ancak sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde çıkarılabilen ve olağan KHK'lerden çok farklı kendine has bir KHK türüdür.
121 ve 122 maddelere göre Cumhurbaşkanın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu olağanüstü halin (veya sıkıyönetimin) gerekli kıldığı konularda KHK çıkarabilir. Burada Cumhurbaşkanın iradesi, şekli bir onay değil, işlemin asli bir unsurudur.[9] Olağan KHK’lerde ise cumhurbaşkanın iradesi kararnameye eklenen şekli bir onaydır. Anayasa’nın 104. maddesinin (b) bendinde cumhurbaşkanın yürütmeye ilişkin işlemleri sayılırken, ‘’…başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla Sıkıyönetim veya Olağanüstü hal ilan etmek ve KHK çıkarmak"tan sözeder.
Olağan KHK’ler çıkarılabilmesi bir yetki yasasına ihtiyaç duyarken, olağanüstü KHK'ler bir yetki yasasına dayanmak zorunda değildir; ancak bir ön koşula ihtiyaç duyar: Olağanüstü hal veya sıkıyönetim ilanı.
Olağan KHK’lerde temel hak ve özgürlükler düzenlenemez. Olağanüstü KHK’ler ise temel hak ve özgürlükleri düzenleyebilir. Fiyat ayarlamasının zam anlamına geldiği bu ülkede, temel hak-özgürlükler konusundaki düzenleme de elbette ki kısıtlama anlamına geliyor.
Olağanüstü KHK’ler olağanüstü halin ( veya sıkıyönetimin ) gerekli kıldığı konularda, Olağanüstü Hal veya Sıkıyönetimin uygulandığı mekanda ve Olağanüstü Hal ( veya Sıkıyönetim ) süresince çıkarılabilirler. Yani konu, zaman ve mekan yönünden bir sınırı vardır.
Olağanüstü KHK’ler de RG’de yayınlanır; yayınlandıkları gün yürürlüğe girerler ve aynı gün TBMM onayına sunulur. TBMM’ce onanmasına ilişkin süre ve usul içtüzükle belirlenir ( md. 121/ son, 122/ II ). Ancak bugüne kadar içtüzük yapılmamıştır. Bu nedenle meclisçe onaylanmalarına ilişkin usul ve süre belli değildir.[10]
V- Olağanüstü KHK’lerin Denetimi : Ya da Denetlenemezlikleri
Anayasanın 148. maddesi 1. fıkrası "Anayasa Mahkemesi kanunların, KHK'lerin ve TBMM içtüzüğünün anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. (....) ancak(!) Olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan KHK'lerin şekil ve esas
bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.’’ Bu hükümde dikkati çeken özellik Olağanüstü Hal, Sıkıyönetim ( veya savaş hallerinde ) çıkarılan KHK’lerin anayasaya aykırılığı iddiasının öne sürülememesidir. Yani olağanüstü halde çıkarılan bir kanun (olağanüstü halle ilgili bile olsa) denetlenebilecek ama Olağanüstü KHK denetlenemeyecektir. O halde buradaki Olağanüstü KHK’ler yasaların üstünde bir güce ve yürütme organı için bir avantaja sahiptir.
Olağanüstü KHK’lerin çıkarılabilme yetkisi bir önkoşula bağlanmıştır. Olağanüstü Hal (sıkıyönetim, savaş hali ) ilan edilmiş olmasına…. Öyle ise Olağanüstü KHK’lerin denetimi, bizi zorunlu olarak olağanüstü hal ilanının denetlenmesi, ilan sonrasında kriz önlemlerinin denetimi ile olağanüstü hal süresince idari kurum ve ajanların denetimi sorunlarına götürür.
1 – Olağanüstü hal ilanı işlemi üzerindeki denetim
1982 Anayasasına göre, olağanüstü rejim dört değişik biçimde belirlenebilmektedir. Bunlar Olağanüstü Hal, Sıkıyönetim, Seferberlik, Savaş halidir ( md. 119 - 122 ). Olağanüstü hal nedenleri de ; tabii Afet ; salgın hastalık, ağır ekonomik bunalım, şiddet olaylarına ilişkin ciddi belirtilerin ortaya çıkması, veya şiddet olayları nedeniyle Kamu düzeninin ciddi biçimde bozulması olarak tahdidi biçimde sayılmıştır.
Konumuzla ilgili olduğundan olağanüstü hale ilişkin olarak kısaca şunları belirtelim: Olağanüstü hal ülkenin bir ya da birden fazla bölgesinde ilan edilebilir. Süresi 6 aydır. Bakanlar kurulu, Cumhurbaşkanının başkanlığında yapılan toplantıda kararı alır. Şiddet olayları sebebiyle alınacaksa Milli Güvenlik Kurulunun da görüşü alınır. İlan kararı RG ‘ de yayınlanır ve aynı gün TBMM‘nin onayına sunulur. Meclis süreyi değiştirebilir. Veya onaylamayabilir. Her seferinde 4 ayı geçmemek üzere uzatabilir.
Olağanüstü hal ilanından ( veya sıkıyönetim ) biri bakanlar kurulunun öteki TBMM‘nin olmak üzere, iki karar vardır : Biri İLAN , diğeri ONAMA ; ikisi de birer şart işlemidir. ( 10 )
a - Bakanlar Kurulunun olağanüstü hal ilanı kararının denetlemeyeceğine ilişkin görüşler iki gerekçeye dayandırılabilir. İlki, bu işlemin bir ‘ hükümet tasarrufu ‘ olduğudur.1961 anayasası ‘ hükümet tasarrufları ‘ kategorisini kaldırmakla artık buna dayanılamaz. İkinci bir gerekçe ise, bu kararın TBMM‘nce onaylanmakla bir yasama işlemi haline geldiği ve dolayısıyla idari yargının görev alanı dışına çıktığı görüşüdür. (11) Danıştay DDK, Sıkıyönetim ilanı kararı üzerine kendisine gelen davayı ‘ … Bakanlar kurulunun bu kararı, organik -şekli bakımından bir idari tasarruf olduğu, TBMM ’nce benimsenip onaylandıktan sonra bir yasama organı tasarrufu haline dönüştüğü ve dava konusu karar bir idari işlem olmadığından görevsizlik nedeniyle reddedilmiştir. (12)
b – TBMM ‘nin Kararının Denetimi
Onama işlemi bir kanunla değil kararla olmaktadır. Parlamento kararları, anayasada sayılan istisnalar dışında yargı denetimine tabii değildir. (13) Bu görüşü Anayasa Mahkemesi benimsemektedir.(14)
Karşı görüşteki yazarlar ise Olağanüstü Hal ( veya Sıkıyönetim ) ilanının vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini sınırlayıcı, durdurucu etkisini ileri sürerek, meclisin bu konudaki iradesi karar adı altında ortaya çıkmış bile olsa, gerçekte kanun niteliğindedir ve Anayasanın kanun hakkındaki hükümlerine tabii olması gerektiğini söylemektedirler.(15)
Danıştay’ın ve Anayasa Mahkemesinin belirtilen kararları bugüne kadar değişmedi. Böylece olağanüstü hal (veya sıkıyönetim) ilanı yargı denetimi dışında kalmıştır.
2-Olağanüstü Hal boyunca çıkarılacak KHK’lerin denetimi
Olağanüstü hal boyunca çıkarılacak KHK’lerin denetimi; yargısal denetim, siyasal denetim (parlamentonun denetimi) ve Ulusalüstü hukuk açısından denetimi olmak üzere üç başlıkta toplanabilir.
Yargısal Denetim
Yukarıda, olağanüstü hallerde (sıkıyönetim ve savaş hallerinde) çıkarılan KHK'Ierin şekil ve esas bakımından, Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine dava açılamayacağından (md.148) bahsettik. Her türlü temel hak ve özgürlüğü, kişi haklarını, siyasi hak ve ödevleri düzenleyebilen ve hem de bunu yapabilirken bir yetki yasasına ihtiyaç duymayan olağanüstü KHK'Ierin bir sınırı var mıdır? "1982 anayasasının 15. maddesi temel hak ve özgürlükler açısından sınırlamanın sınırını göstermiştir" AYM, Anayasa'nın 15. maddesindeki sınırlama kriterlerine, Olağanüstü Hal KHK açısından, yenilerini eklemiştir.
Anayasa Mahkemesi 424, 425 ve 430 S.KHK'leri incelerken, OÜ KHK'lerin Anayasanın 121/lll ve 122/ll hükümlerinde düzenlenen OHAL veya sıkıyönetim süresince, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan BK'nin OHAL veya sıkıyönetimin gerekli kıldığı konularda çıkarılabileceğinden bahsettikten sonra düzenlemelerin olağanüstü Halin amacını ve sınırlarını aşmaması gerektiğini belirtir. Sınır, OHAL ve sıkıyönetimin gerekli kıldığı konulardır. Hangi sebep ve amaçla ilan edilmişse o konularda düzenleme yapılabilir. Yani konu bakımından bir sınırı vardır. İkinci olarak Anayasa mahkemesi, Olağanüstü KHK'Ierin etkisinin ancak OHAL veya sıkıyönetimin ilan edildiği yer ile sınırlıdır. Etkileri bu bölge veya bölgeler dışına taşırılamaz. Yine Anayasa Mahkemesine göre OHAL KHK'Ierin etkileri ancak OHAL veya sıkıyönetimin geçerli olduğu sürede geçerlidir. OHAL veya sıkıyönetim kalkarsa KHK'ler de kalkar ve bu sebeple KHK'ler yasalarda değişiklik yapamaz.
Anayasa Mahkemesi bu görüşler doğrultusunda 425 s. KHK'nin OHAL kanununu değiştiren bazı hükümlerini ve 430 s. KHK'nin etkileri mücavir alana_(ve bölge dışına) taşan hükümlerini iptal etmiştir.(16) Anayasa Mahkemesi'nin değinmediği ancak anayasanın 15. maddesinde düzenlenen ve özellikle doktrinde altı çizilen diğer bir sınır da vardır. OHAL KHK'leri Anayasanın 15. maddesinde sayılan ilkeleri ihlal etmemelidir. Yani yaşama hakkı, kişinin maddi ve manevi varlığının dokunulmazlığı, din/vicdan/kanaatlerini açıklamaya zorlanamazlığı, suç ve cezaların geçmişe yürütülememesi, masumluk karinesi hakları üzerinde etkide bulunamaz. Bu haklar dokunulmaz haklar kategorisindedir. Ancak, Anayasanın 148. Maddesi karşısında bu ‘mahfuz alan’ fiilen etkisiz kılınabilir. Çünkü Anayasa Mahkemesine göre 148. maddede Anaysa uygunluk denetimine bağlı tutulmayan Olağanüstü KHK’leri yalnızca OHAL süresince OHAL ilan edilen yerlerde uygulanmak üzere OHAL’in gerekli kıldığı konularda çıkarılan KHK’lerdir.
Yani YER, SÜRE VE KONU kriterlerine uygun KHK'ler her kuralı koyabilir. Çünkü Anayasa Mahkemesi 285 s. KHK'nin 7. maddesi (OHAL Bölge Valisinin işlemlerine karşı iptal davası açılamaması) 15.12.1990 tarih ve 430 s. KHK.nin TCK.nun 169. maddesindeki cezayı, iki katına çıkaran hükümlerini açıkça anayasaya, hukukun temel ilkelerine ve Türkiye’nin uluslar arası yükümlülüklerine aykırı olmasına karşın iptal etmemiştir.
Anayasa Mahkemesi'ne göre, “AYM Anayasa'ya uygunluk denetimi için önüne getirilen ve yasama veya yürütme organı tarafından yürürlüğe konulan düzenleyici işlemin hukuksal nitelemesini yapmak zorundadır. Çünkü AYM, denetlenmesi istenilen metne verilen adla kendisini bağlı sayamaz. Bu nedenle, AYM'si "Olağanüstü Hal KHK'si adı altında yapılan düzenlemelerin anayasanın öngördüğü ve anayasaya uygunluk denetimine bağlı tutmadığı gerçekten bir 'Olağanüstü Hal KHK'si' niteliğinde olup olmadıklarını incelemek ve bu nitelikte görmediği düzenlemeler yönünden anayasaya uygunluk denetimi yapmak zorundadır" diyerek yukarıda belirttiğimiz "Olağanüstü Halin gerekli” kıldığı konularda "Olağanüstü hal ilan edilen yerlerde “Olağanüstü hal süresince uygulanmak Üzere" kriterlerini kullanarak hukuksal niteleme yapmış ve bu kriterleri taşımayan bir Olağanüstü KHK'yi normal KHK sayarak Anayasanın 91. maddesine göre denetime tabi olacağını ve denetleyeceğini belirtmiştir. AYM'nin bu görüşünün 1982 Anayasasının özüne aykırı ve zorlama bir yorum olduğunu “Meclisçe tasdik edilmedikleri sürece, yani KHK olarak kaldıkları sürece yargı denetimi dışında kalacaklarını, Anayasanın 148. maddesi karşısında parlamentonun siyasi denetimi dışında bir denetimin söz konusu olmadığını; Anayasanın asıl muradının denetlenemezlik olduğunu iddia edenler vardır. (17)
b-Siyasal Denetim
Bu kararnameler Resmi Gazetede yayınlandıkları gün TBMM'nin onayına sunulurlar. Bunların meclisçe onanmasına ilişkin süre ve usul, içtüzükle belirlenecektir (md. 121, 122). 1982 Anayasasının yürürlüğe girdiği günden bugüne 13 yıl geçmesine rağmen içtüzük yapılmamıştır. Anayasa Mahkemesi üyesi Yılmaz Aliefendioğlu, içtüzüğü, KHK çıkarma yetkisinin bir önkoşulu olarak kabul ederek, içtüzüğün yapılmamış olmasını hükümetin olağanüstü KHK çıkarma yetkisini ortadan kaldıracağı iddiasındadır. (18)
Yine AYM üyelerinden Mustafa Şahin "AYM, anayasaya uygunluk denetimini, içtüzüğünü ne zaman yapacağı belli olmayan yasama organının gayri muayyen tutumuna talik edemeyeceğini ve Olağanüstü KHK'lerin meclisin onayından geçmiş gibi düşünerek denetlenmesinin Anayasaya aykırı olmayacağı" görüşündedir. (19)
Gerek AYM'nin çoğunluk görüşü ve gerekse alıntılar yaptığımız karşı oy yazıları ve diğer görüşlerdeki temel kaygı yargısal denetimin sağlanması gerekliliği fikrine dayanır. Karşı görüşteki yazarların da belirttiği gibi bunlar zorlama yorumlardır. 1982 anayasasının ve 12 Eylül Hukukunun temel mantığına ters düşmektedir. Ehveni şer bir tutumdur. Asıl yapılması gereken Anayasa değişikliğiyle Olağanüstü KHK'lerin siyasal ve yargısal denetimini sağlayacak düzenlemeler getirmektir.
Belirttiğimiz gibi birçok Avrupa Ülkesi Anayasası'nda yürütmeye her konuda KHK çıkarma yetkisi tanınmış, ancak bunların hem yargısal hem de siyasal denetimine ilişkin işleyen mekanizmalar ve meclis'te kısa sürede görüşülmesini sağlayacak hükümler getirilmiştir. (20)
1982 Anayasasının kabulünden bugüne kadar 13 yıl geçmiş olmasına karşın meclis içtüzüğünde bu konuda bir düzenleme yapılmamıştır. 10.7.1987 tarih ve 285 s. Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin ihdası hakkındaki KHK’nin üzerinden 8 yıl ve 430 s. KHK'lerin üzerinden 5 yıl geçmiştir. Ancak TBMM'ce bu KHK'ler halen görüşülmemiştir.
Anayasa mahkemesi bir kararında,
"... KHK çıkarma yetkisinin ancak, önemi zorunlu ve ivedi durumlarda verilmesi, yasama yetkisinin devri anlamına gelecek ya da izlemini verecek biçimde sık sık bu yola başvurulmaması anayasa koyucunun amacına kuşkusuz daha uygundur.... KHK'lerin, ivedi ve zorunlu olmayan durumlarda kullanılması, bu doğrultuda uygulamaya süreklilik ve yaygınlık kazandırılması, yasama yetkisinin devri anlamına gelir ve Anayasaya aykırı düşer... Yasama yetkisinin devri niteliğindedir. Bu uygulama Anayasanın 7. Maddesiyle bağdaşmaz, yetki süresinin sürekli uzatılması Anayasanın 91. maddesine de uygun düşmez. ‘’ ( 1981/164 E, 1-2-1990/2K, AMKD sy 26,sf.3 vd )
Olağanüstü KHK'ler çıkarmak için BK'nin her ne kadar yetki yasasına ihtiyacı yok ise de olağanüstü Hal ilan edilmiş olması ön koşulu aslında yetki yasası işlevini görmektedir. TBMM’nin olağanüstü Hal süresini her dört ayda bir yeniden ve yeniden uzatması ama KHK'leri kanuna dönüştürecek çabayı göstermemesi yasama yetkisinin devridir. Yasama organının temsili demokrasi açısından çok tehlikeli olan bu tutumunun nedenleri araştırılmalı ve giderilmelidir.
Olağanüstü Halin süresini her dört ayda bir uzatan meclis neden OÜ KHK'Ieri gündemine alıp yasa haline getirmiyor? Buna gücü mü yetmiyor ?
Bence TBMM‘nin bunları yasalaştırıp yargısal denetime açık tutmaya niyeti yok. Niyeti olsa bile buna gücü yetmez. Güçten kastettiğim uyumlu, yeterli sayısal çoğunluk değildir.
Eğer güçten uyumlu sayısal çoğunluğu anlarsak, bu çoğunlukla bire bir eşleştirsek ANAP hükümetleri döneminde ANAP'ın hem bunları denetleyip yasalaştıracak hem de denetimin önündeki engelleri kaldıracak düzenlemeleri yapabilecek sayısal yeterliliği vardı.
a-Parlamenter sistemde hükümet parlamentoda mevcut çoğunluğa dayandığından, hükümet parti disiplini ve diğer bazı unsurları kullanarak kendi parlamenterlerini denetleyip istediği biçimde yönlendiriyor. Hükümet parti özdeşleşmesi parlamenter hükümet sisteminin bilinen sakıncalarındandır. Burada bu husus öne çıkıyor.
b-Olağanüstü dönemlerdeki siyasal ortam meclisin atik, enerjik davranmasına engel olmaktadır. [1] Olağanüstü rejim ilanı genellikle (md.120 – 122) "Vatanın milletin bölünmez bütünlüğü aleyhine tehdit ve tehlikeleri önlemek" gerekçesiyle ilan edildiğinden, ilana ve tedbirlere karşı çıkışlar "Vatan hainliği"yle suçlanma ile sonuçlanıyor.
Tedbirleri alan ve uygulayanların (MGK, Ordu, hükümet, polis) psikolojik durumları siyasi (aynı ölçüde yargısal) denetimi zorlaştıran bir etkiye sahiptir. Çünkü onlar, ‘’devleti kurtaran aslan, bölünmez bütünlüğün yılmaz bekçileridirler.’’ Onlar, ‘’Boğaza karşı viski yudumlayıp gevezelik yapanlar değil, canlarını ortaya koyan gözüpek fedailerdir [2] ve söylediklerini eleştirmek-karşı çıkmak ‘vatana ihanettir’.
c-Bence asıl ve en önemli sebep iktidar blokunun terkibindeki askerlerin ağırlığıdır. Kuruluş Döneminin (1923-1930) iktidar blokundaki siyasal terkibi Türkiye sosyal sınıfları işçi-emekçi/sanayi-burjuvazi lehine değiştirememiştir. [3]
İlk kuruluşun ideolojisi, iki temel karşı unsura dayandırılmıştır. [4]Şoven Türkçü bir eğilimle anti Kürtlük ve ikincisi Faşizan-Bonapartist bir eğilimle anti kominizm.
Sorun, bu iki karşı unsur (düşman) olunca işin asıl sahipleri (eli silahlılar) kimseye inisiyatif tanımak istemez. Özal’lı ANAP’ın bile ezici çoğunluğuna rağmen farklı tutum geliştirememesi bu tarihsel olgudan kaynaklanıyor.
C-Ulusalüstü Hukukta Yargısal Denetim
Olağanüstü Hal düzenlemelerinin ve uygulamasının bir başka denetim yolu, ulusalüstü hukuktaki yargısal denetimidir.
4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanan, 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe giren, 18 Mayıs 1954 tarihinde Türkiye tarafından onaylanan ‘’İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’’ nin ‘’ Olağanüstü durumlarda yükümlülükleri azaltma’’ başlığını taşıyan 15. maddesi: ‘’1- Bir Sözleşmeci taraf savaş zamanında ya da ulusun yaşamını tehdit eden başka bir olağanüstü durumda uluslar arası hukuktan doğan yükümlülüklerine aykırı olmamak koşuluyla durumun zorluklarının kesin olarak gerektirdiği ölçüde bu sözleşme ile üstlendiği yükümlülüklerini azaltan önlemler alabilir.
2-Savaşta hukuka uygun eylemler nedeniyle meydana gelen ölümler hariç 2.(yaşam hakkı) ve 3.(işkence yasağı), 4/1 fıkrasını (köle ve kul halinde tutamama) ve 7.maddedeki (suç ve cezaların kanuniliği) yükümlülüklerde azaltma yapılamaz.’’ [5] demektedir.
Her ne kadar, Bakanlar Kurulunun Avrupa Koneseyine bireysel başvuru hakkının tanınmasına ilişkin kararında [6] bu konuda çekincesi bulunmakta ise de AİH Mahkemesinin 1988 yılında verdiği "Belilos Davası" ile ilgili kararında bu tür genel nitelikte beyan ve çekinceler geçersiz kabul edilmektedir. [7] Yani bu çekinceye rağmen OÜ KHK ‘lerin uygulanmasına ilişkin olarak AİH Komisyonuna başvuru yapılabilir.
Anayasanın 15.maddesi ile AİHS’nin 15.maddesi aynı paraleldedir. Ancak 15.maddesindeki hakların olağanüstü KHK’ler ile ihlali durumunda Anayasada bir denetim öngörülmemiştir. Hatta denetimsizliği kabul etmesi karşısında olağanüstü KHK’lerin AİHS’i ihlali durumunda Komisyona başvurulmalıdır.
AİHS’nin 15.maddesine paralel bir başka düzenleme ‘’Birleşmiş Milletlerin Kişisel ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslar arası Sözleşme’’nin 4.maddesinde vardır. Bu maddenin birinci fıkrası ‘’Ulusun yaşamını tehdit eden, varlığı resmen ilan edilen olağanüstü durumlarda bu sözleşmeye taraf devletler uluslar arası hukuka göre üstlendikleri öteki yükümlülükleri ile bağdaşmak ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din ya da toplumsal köken ayrımı gözetmemek koşuluyla ancak durumun gerektirdiği ölçüde bu Sözleşmeye göre üstlendikleri yükümlülüklere aykırı önlemler alabilir. İkinci fıkrası ‘’Bu hükme dayanılarak 6.(yaşam hakkı), 7.(işkence yasağı), 8/1-2 (köle ve kul tutulamama), 11 , 15 (suç ve cezaların kanuniliği), 16 , 18 (Düşünce , din ve vicdan özgürlüğü) maddelerine aykırı davranılamaz.’’ demektedir.
Her ne kadar Türkiye bu sözleşmeye taraf değilse de ulusalüstü hukuk belgelerinin moral düzey etkinliği, bağlayıcılığı ve aynı mahiyetteki düzenlemelerin taraf olduğu sözleşmelerde de düzenlenmiş olması nedeniyle belirttim. AİH Komisyonu ve Divanı kararlarında GEREKLİLİK, ÖLÇÜLÜLÜK ve GEÇİCİLİK kriterleri özellikle vurgulanmıştır.
‘’Albaylar Cuntası’’ döneminde İskandinav Ülkelerin Yunan Hükümeti aleyhine yapmış oldukları şikayet üzerine, AİH Komisyonu, Yunanistan’ın kısıtlama gerekçelerini ‘’Gereklilik’’, ‘’Geçicilik’’ ve ‘’Ölçülülük’’ kıstaslarına uymadığı için yeterli bulmamış ve sözleşmede yer alan hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı tedbirleri gösterecek bir durumun bulunmadığına karar vermiştir. [8]
Milletlerarası sözleşmeler çerçevesinde, "Olağanüstü hal’’ ve ‘’Milletin varlığını tehdit eden tehlike’’ kavramları oldukça dar yorumlanmakta ve devletin gücü karşısında insan haklarını koruma kaygısı ön planda gelmektedir. [9]
VI. BÖLGEDE MEVCUR DURUM VE BİR HUKUKİ PARADOKS
Olağanüstü Hal rejimleri, devletin normal hukuk düzeninin kuralları ile karşılanmasına imkan olmayan olağanüstü bir tehdit veya tehlike karşısında başvurduğu ‘’Özel yönetim usulleri’’dir. [10] Bu rejimlerin mahiyetleri gereği arz ettikleri özellik idarenin tedbir yetkilerinin genişlemesi ile kişi temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasıdır.
1982 Anayasasında olağanüstü rejim biçimlerinden olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilanında sebep unsuru aynıdır: Şiddet, Şiddetin baş göstermesi, yaygınlaşması, kamu düzenini bozması gibi nicel ölçülerle olağanüstü hale veya sıkıyönetime karar verilir.
‘’…Olağanüstü hal ilanını gerektiren hallerden daha vahim şiddet hareketlerinin yaygınlaşması…’’ (Md.122/1) Durumunda sıkıyönetim ilan edilebilir.
İki halde de, Anayasaya göre, şiddetin özelliği ‘’Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak-hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik’’ olmasıdır. (Md.120) 122.maddede şiddetin bu özelliğine Bölücülük de eklenmiştir. Dolayısıyla olağanüstü halin veya sıkıyönetimin amacı bu şiddeti ortadan kaldırmak, bozulan kamu düzenini sağlamak ve hür demokratik rejimin tesisidir.
Son 16 yıldır (1979'dan beri) bölgede kesintisiz sıkıyönetim veya olağanüstü hal biçimleriyle "özel yönetim usulü" uygulanmaktadır. Bu rejim yöntemleri ve yasal tezahürü olan sıkıyönetim kanunu, olağanüstü hal kanunu ve olağanüstü KHK'Iar bu amaca ne kadar yaklaşmıştır?
16 yılın ortaya çıkardığı tabloya bakıldığında çok basit bir hukuksal paradoks görünmektedir:
Bölgede şiddet olayları yok denecek kadar azken, sıkıyönetim var (1978-1980)
Şiddet olayları hiç yokken bir darbe ve uzantısı sıkıyönetim devasa ağırlığı ile sürüyor. (1980-84)
Şiddet, perdesini açmışken ve dozu düşükken sıkıyönetim halen devam etmekte (1984-1987)
Şiddet yoğunlaşıp, kitleselleşirken sıkıyönetime son verilip olağanüstü hal (ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği) dönemi başlıyor.
Mevcut durum ile yasal forumlar kıyaslandığında aslında 1987 yılında sıkıyönetime son verilip, olağanüstü hale geçişin hiçbir mantıki ve anayasal kriteri yoktur. Aksine 1987 sonrası sıkıyönetim ilanı için koşullar çok daha geçerlidir. Öyleyse iktidarın neden olağanüstü hali tercih ettiği sorgulanmalıdır.
Sıkıyönetim "Tedbir" uygulamada, temel hak ve özgürlükleri sınırlamada daha sıkı, daha ürkütücü görünmesine karşın olağanüstü hal ve OHAL Bölge Valiliği sisteminin pratiği sıkıyönetimi geride bıraktığı gözlenmiştir. Fiili uygulamanın yasal sınırları aştığı ve yasal sınırları takmadığı görülmektedir. Tedbirlerin biçimlerinin ismi önemsizleşmiştir.
İkincisi OHAL'in sivil görüntüsünün avantajlarıdır. Sivil görüntü, uygulamalara ülke içinde ve dışında tepkileri azaltmakta, destekleri çoğaltmaktadır.
Olağanüstü hal ile sıkıyönetim arasında üç farklı nokta olduğu doktrinin ortak kabulüdür. [11]
1- Kolluk görev ve yetkilerinin askeri makamlara geçmesi.
2- Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması.
3- Bazı suçların yargılanmasının askeri mahkemelerde yapılması.
Oysa bölgede bu fark silikleşip ortadan kaybolmuştur. Rejimin adı OHAL olmasına karşın olayları bastırmada önlemede asıl kolluk ordu ve jandarmadır. Bu sebeple uygulamaya ilişkin kararları askeri komutanlar hatta Genel Kurmay vermektedir. Asıl yetki askerlerdedir. OHAL Bölge Valisinin zaman zaman gazetelere de yansıyan yetki(sizlik) şikayetleri biliniyor. Bu noktada jandarmanın şehirdeki hadiseleri de soruşturduğu, polisin alanına müdahale ettiği bilinmektedir. DGM'Ierdeki iddianamelerin esasını oluşturan kolluk fezlekelerinin % 80'i jandarmalar tarafından tanzim edilmiştir. Mevzuatta hukuksal dayanağı ve statüsü görülmeyen, Jandarma Komutanlıklarına bağlı olarak çalıştığı söylenen bir istihbarat birimi (JİTEM) kentsel olayları da soruşturmakta, Emniyet Müdürlüklerine bağlı olan Terörle Mücadele Şubeleri'nin yetki alanına müdahale etmektedir. Örneğin 15 avukatın yargılandığı (Diyarbakır 1 No'lu DGM) davanın, İHD yöneticilerinin yargılandığı ( Diyarbakır 4 No'lu DGM'nin) davanın , HADEP yönetici ve üyelerinin yargılandığı (Diyarbakır 1 No'lu DGM'nin) davanın hazırlık soruşturması, bu istihbarat (JİTEM) birimince yapılmıştır.
Yine bölgedeki mevcut durumun 12 Eylül öncesi ve sonrasının sıkıyönetiminden daha sıkı, hak- özgürlüklerin fiilen daha kısıtlanmış olduğu açıkça gözlemlenebiimektedir. Faili meçhul cinayetlerle kaybolmalarda yaşam hakkı güvencesinin kalmadığı "Korkudan kurtulma özgürlüğü"nün kalmadığı gözlemlenebiliyor.
DGM ile Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'nin hukuku uygulama ve hukuka saygı noktasında, sıkıyönetim Mahkemelerinin daha ileriyi ifade ettiği bölgede iki mahkeme türünde de görev yapmış olan avukatların ortak görüşüdür. [12] Bu ilk mahkemelerin temyiz mercii olan Askeri Yargıtay ile Yargıtay 9. CD'nin kararları kıyaslandığında askeri yargıtayın hukukun üstünlüğüne daha riayetkar olduğu görülmektedir.
VII-SONUÇ
1-KHK uygulaması bakımından istisnai olan bu yetkinin yürütme organı tarafından amacı aşan biçimde yaygınlaşarak kullanılmakta, yasama organının ise denetim yetkisini kullan(a)madığı görülmektedir.
2- 1982 Anayasası, olağanüstü KHK çıkarmada yürütmeye özerk bir krallık tanımıştır. Olağanüstü KHK`lar yargısal denetime kapalı tutulmuştur. Siyasal denetim açısından TBMM ise bu denetim için anayasada gerekli hükümleri getirmemiştir.
3- Olağanüstü KHK çıkarma yetkisinin sadece "Doğu-Güneydoğu Bölgesi" için kullanıldığı, üniter devlet kavramını dilinden düşürmeyenlerin dikkatine sunmak açısından, bu durumun "Üniter" yapıyı hukuki ve fiili olarak zedelediği gözlemlenmektedir.
4- Bölgede 16 yıldır sıkıyönetim ve OHAL biçiminde uygulanan bu kriz yöntemleri ve yasal tezahürleri olan (Sıkıyönetim Yasası/ OHAL Yasası/OHAL Bölge Valiliği,425 ve 430 s. KHK'ler vb.) Kriz tedbirleri, kriz yöntemlerinin GEREKLİLİK, ÖLÇÜLÜLÜK, GEÇİCİLİK özelliklerinin dışına çıkmış, SÜREKLİLİK KAZANMIŞTIR.
5- 16 yıldır bütün katılığı ile kriz tedbirleri uygulanmış olmasına karşın ulaşılmak istenen amaca ulaşılamamış, aksine olayların boyutu genişlemiş, yaygınlaşmış ve bütün Türkiye sathına yayılmıştır. Olay sayısında, ölen insan sayısında, tutuklu-hükümlü sayısında DGM'lerdeki dosya sayısında, DGM sayısında artış olmuştur. "Tedbir" arttıkça "Düzensizlik-Asayişsizlik' artmıştır. O halde ortada bir YANLIŞLIK YOK MU?
6- "Hukuka uygunluğa tek bir istisna tanınırsa bunun nereye kadar gideceği bilinmez ve bazı değişik durumların ortaya çıkması halinde kolayca despotizme kayabilir." [13]
12 Eylül Hukuku hukuksallıkta epeyce mesafe kazanan Türkiye Hukuk mevzuatını alt-üst etmiştir.
Bugünkü açmazın temel müsebbibi 12 Eylül Hukukunun temel belgesi olan 1982 Anayasası'dır. Anayasanın geçici 15. maddesine göre 12 Eylül 1980 ile 7 Aralık 1983 tarihleri arasında çıkarılan kanunlar, KHK'ler ile... alınan karar ve tasarrufların anayasaya aykırılığı iddia edilemez. [14] Yani bizzat 1982 Anayasası'nın kendisi hukuka uygunluğa istisnadır.
OHAL rejimi "Anayasaya dayanan kanunlarla tesis ve tanzim olunan İSTİSNAİ POLİS REJİMİ" dir, şeklinde de tarif olunmaktadır. Bölgede uygulanan OHAL ve Olağanaüstü KHK'ler normal ve genel düzenleme haline dönüşmekle kalmamış; buradan bütün ülke sathına yayılma istidadını göstermektedir. 425 ve 430 s. KHK'lerin mücavir alan ve bölge dışına etki eden hükümleri, her ne kadar AYM'ce iptal edilmişse de, siyasal iktidarın niyetini ortaya koymak bakımından önemlidir. Siyasal iktidar bu "İstisna" dan kalkarak 'Bölücülük / vatan / millet' argumanları ile bütün ülke sathında bir despotizme yönelmiştir. Siyasal iktidar, bölgeyi polis devleti uygulamalarıyla, 'hukukilikten kurtarılmış alan'a dönüştürmüştür, bu alanda güçlenen polis devleti anlayışı bütün ülkeyi teslim alacak konuma yükselmiştir. O halde? O halde "Güvenlikleri için özgürlüklerinden feragat edenler bir zaman sonra ikisinden de olurlar". Gerçeğini unutmamak gerekiyor. Yine unutmamak gerekir ki, demokratik çağdaş hukuk anlayışında her siyasal sorunun çözümüne yer vardır.
Ed. Notu: Yazarımızın bu incelemesi Haziran 1995 yılında Diyarbakır Barosu dergisinde yayınlanmıştır. Güncel hukuksal ve yasal içeriğinin önemi dolayısıyla Federalistler'de yayınlıyoruz.
[1] -Burhan Kuzu a.g.e. sf.440 vd
[2] -Org. Doğan Güneş'in TÜSİAD'a ilişkin tehditkar eleştirisi
[3] -Yalçın Küçük, "Türkiye Üzerine Tezler "
[4] -Recep Maraşlı, "Savunma"
[5] Yrd.Doç.Dr. Osman Doğru'nun çevirisi, "İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararları ve Sözleşmesi", İstanbul 1994, sf.289
[6] -M. Semih Gemalmaz, Temel Belgelerde İnsan Hakları Usul Hukuku 1, sf.138'de ii-"Bu beyanla komisyona tanınan yetki bakımından, Türkiye sözleşmenin 15.maddesinde özel hallerde sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini kısıtlamasını gerektirecek durum ve şartlar, Türk Anayasasının 119 ila 122 maddeleri ışığında yorumlanmalıdır" 'Dışişleri Bakanlığı'nın RG'de (21.04.1987) yayımlanan Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ilettiği tebliğin 1.maddesi 2.fikrası
[7] Yılmaz Aliefendioğlu, MBD, Haziran 1992 sf.18
[8] -Munci KAPANİ, " İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları ", Ankara 1987, sf.103
[9] -Munci KAPANİ a.g.e sf.104
[10]
[11] -E. ÖZBUDUN, a.g.e. sf.315 vd
[12] -Av. Fethi GÜMÜŞ, Av. Hüseyin TAYFUN, Av. Cemşit BİLEK, Av. Mustafa ÖZER vb. sözlü anlatımları
[13] -L. DUGUİT'ten aktaran Burhan Kuzu age
[14] -Bu dönemde 669 kanun, 90 KHK, 76 MGK kararı ve 3 MGK bildirisi çıkarılmıştır
Comments