Türkiye’de rejim değişikliği: başkanlık sistemi, yeni anayasa ve çözüm
- Refik Karakoç (Hak ve Özgürlükler Partisi Gn
- 18 Ara 2016
- 5 dakikada okunur

Dünyada aynı yönetim biçimiyle yönetilen ülkelerin bir kısmında modern hukuk uygulamalarıyla ileri demokrasi ilkeleri ve değerleri egemen iken, bir kısmında insan hakları ihlalleri ve çağ dışı hukuk uygulamaları demokrasileri işlemez hale getiriyor.
Uygulamaların farklı olduğu bu ülkelerde, kuşkusuz, toplumsal gelişme düzeyi, ekonomi, gelenekler, siyasi kültür gibi faktörler, siyasi rejimlerin farklı biçim ve düzeylerde oluşumlarında etkili olmuşlardır. İskandinavya ve Batı Avrupa ülkelerinde Krallıklar gibi geleneksel kurumlar, biçimde de olsa varlık göstermelerine rağmen, oralarda ileri demokrasiler vardır. Diğer yandan Ortadoğu ve bir kısım Arap ülkelerinde krallıklar rejimlerin hakim kurumlarıdır ve oralarda despot yönetimler varlıklarını sürdürmektedirler. Bu tip ülkelerde demokrasi bilinci, siyasi kültür oldukça zayıf, geleneksel çağ dışı kurumlar güçlüdür.
Ayrıca parlamenter demokrasilerde başkanlık veya yarı-başkanlık sistemleriyle yönetilen ülkelerde demokrasinin ilke ve değerleri, insan hak ve özgürlükleri birinci derecede önemini korurken; bir kısmında uygulamalar tam tersi bir durum arz edebilmektedir.
Demek ki, ileri bir demokrasi için, insan hak ve özgürlükleri korumak için, adil bir yönetim oluşturmak için, yukarıda sıralanan sistemlerden herhangi biriyle devleti yönetmek, sorunu çözmüyor. İşlerin biçime değil, öze ilişkin yapılması gerekir. Toplumun yoğunlaşan genel talebi, ihtiyaçların düzeyini ve önceliğini belirler. Burada esas olan, sistemin biçimsel yapısı değil, bu ihtiyaçların uygulamadaki adil karşılığıdır. Bu sadece toplumu yönetenlerin bir sorunu değil, yönetilenlerin de ortak sorumluluğu olmaktadır. Yönetilenlerin sorumluluğu, yönetenlerden daha fazladır. Son tahlilde yönetilenler, önceliklerinin bir an önce yerine getirilmesi için yönetenleri seçmektedir. Başka bir deyişle demokrasilerde seçilenler halkın seçerek görev verdiği kişilerdir. Durum böyleyse , toplumda siyasi aktörlerin, sivil kitle örgütleri ve siyasi partilerin bu siyasi kültürle ve bilinçle hareket etmeleri büyük önem kazanmaktadır.
***
Bu gün evrensel hukuk ile lokal hukuk arasında tutarlı bağ kurabilen, bu çerçevede eşitlik ve özgürlüğü ön plana çıkartan ve bu değerleri korumayı esas alan her yönetim meşruiyetini kazanabiliyor. Sistemin kurumsal özgünlükleri ve farklılıkları bu meşruiyeti etkilemez. Bu gibi sistemlerde parlamenter, başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi, ne eksiktir ne de fazla. Demokrasinin uygulamada işlevselliğinin bu üç sistemle de çelişmediği tecrübeyle sabittir.
Gelişmiş demokrasilerde sorunlar bu nedenle daha kolay çözülürken, geleneksel kurumların etkisinin sürdüğü ve siyasi kültürün gelişmediği ülkelerde sorunlar, çözülmek bir yana, toplumsal istikrasızlığın ve yıkıcı sonuçların doğmasına kadar daha hızla derinleşebiliyor.
***
Türkiye’de de parlamenter bir sistem vardır. Bu sistem kuruluşundan bugüne, hiçbir zaman dünyadaki demokratik parlamenter sistemler gibi bir karakter kazanmadı. Toplumsal sorunları çözmek bir yana, toplumla sürekli çatışan bir devlet ve rejim örneği oldu. Bunun böyle olmayacağı, sistemin bu şekilde yürüyemeyeceği çok yazılıp söylendiyse de, aldıran olmadı. Her şeyi devletin şiddet ve zoru ile çözeceğini sananlar, bugüne iyi bir miras bırakmadılar. Nihayetinde son yıllarda artan ve giderek çözülmesi olanaksız olan sorunlarla boğuşan Türkiye, istemeye istemeye rejim değişikliğinden ve sistemin idari yapısında reform yapılması ihtiyacından söz etmeye başladılar.
***
Bu noktada Başkanlık sistemine geçmek ve yeni Anayasa yapmak, sistemdeki bu değişikliğin ve reformların en önemli konuları olarak gündemdeki yerini almış bulunmaktadır. Bu değişikliklerin ve reformların Türkiye’nin biriken sorunlarını çözmekte etkili olacağını savunanlar olduğu gibi eski rejimin devamını savunup sistem değişikliğinin Türkiye’yi sonu olmayan bir uçuruma doğru sürükleyeceğini ileri sürerek muhalefet edenler de vardır.
Türkiye’deki rejimin egemenlik biçimi ve toplumsal, etnik ve kültürel çeşitlilik göz önüne alındığında, sistem değişikliği ve yeni bir anayasa yapma ihtiyacı kuşkusuz artık zorunludur. İşlerin yürümemesi, bu rejimin egemenlik biçiminden, üniter yapısından, demokrasinin ilke ve değerlerine yer vermeyen Anayasa’dan kaynaklandığı uzaktan Türkiye’yi izleyenler bile söylüyor. Bu doğrudur.
Türkiye’deki rejim halkın iradesine, ihtiyaçlarına, güvenliğine, özgürlüğüne, kısacası temel insan haklarına dayanan hukuksal bir temelden yoksundur. Başkanlık sistemi veya yeni bir anayasa bu realiteyi gözetmeden yapılırsa, rejim bu alanda ne demokratikleşebilir ne de toplumsal barış ve iç istikrara hizmet edecek bir yenilik getirmiş olur.
AKP hükümetinin bu yöndeki tutumu ve açıklamaları değerlendirildiğinde, geleceğe ilişkin iyimser olmak da çok mümkün değil.
Göründüğü kadarıyla AKP, muhalefetten de MHP ortak bir mutabakatla ve kimi karşılıklı siyasi ödünlerle bu yönde ortak hareket edecektir. Milliyetçi muhafazakar cephe Başkanlık sistemini meclisten geçirecek ve anayasaya da istedikleri şekli vererek, topluma kabul ettirme yoluna gidecek. Bu tutumun Türkiye için, Türkiye’deki halklar için, ve özellikle de Kürtler için çok tehlikeli sorunlar ve sonuçlar doğuracağını söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur; geçmişe ve bugüne bakmak yeterlidir.
***
Bizim açımızdan AKP hükümetinin göz ardı ettiği temel nokta, burada yine Kürt sorunu ve tarafıdır.
Sözü edilen değişiklikler ya da reformlar sürecine Kürtler aktif bir siyasi taraf olarak katılmazsa, rejimin ve anayasanın meşruiyeti bizim açımızdan tartışma konusu olmaktan çıkmaz. Böyle bir rejim demokratik olmaz ve bu şekilde hazırlanıp dayatılan bir anayasa hak ve özgürlükleri güvence altına almaz. Türkiye’nin temel gerçeğini yansıtmayan bir anayasa, Kürtler açısından sorun olur ve saygınlık bulmaz.
Hak ve Özgürlükler Partisi olarak da yaklaşımımız bu yöndedir.
***
Hak-Par, sistemden ziyade, sistemde öngörülen değişikliğin içeriğiyle ilgilidir. Yani esasa ve uygulamaya ilişkin beklentiler önemlidir. Hangi idari sistem Türkiye gerçeğinin birinci unsuru olan Kürtlere, Türkiye’de yaşayan diğer etnik ve dinsel topluluklara, insan hak ve özgürlüklerine, ayrım yapmadan, adil ve eşit davranarak saygı gösterirse, biz o sistemi tercih ederiz. Bu hakları güvence altına almayan bir sistemi ve hukuk düzenini ise reddederiz. Bu konuda tutumumuz nettir.
Türkiye homojen bir topluluk değil, kültürel çeşitliliği ve etnik farklılıkları olan bir ülkedir. Böyle bir toplumsal çeşitlilik ve farklılıklar deseni ancak federasyon tipi bir sistem içinde sağlıklı bir senteze ulaşabilir. Böyle bir yaklaşım ve talep kimden gelirse gelsin, parti olarak destekleriz, ona güç katarız.
Türkiye’nin sosyolojisine, dilsel, dinsel ve etnik farklılıklarına, coğrafi durum ve koşullarına en uygun sistem, federasyondur. Bu bağlamda federasyon demokratik bir toplumun siyasi koşuludur da. Bunu göz ardı eden bir yaklaşım, Türkiye için daha büyük sorunların ortaya çıkmasına yol açar.
Parti olarak herkes, her kademede bilir ki, bizim için vazgeçilmez olan, halkımızın doğal ve toplumsal haklarını güvenceye almak ve onun özgürlüğüdür. Kendi geleceğini belirleme iradesi ve özgürlüğü olmayan bir halk, başkalarının iradesine her zaman boyun eğmeye mahkûmdur. Bunu ısrarla belirtiyoruz ve savunuyoruz. Bunun yolu Türkiye’nin idari ve siyasi sisteminin federatif bir yapıya dönüşmesidir. Bu farklı toplulukların, Türklerin, Kürtlerin, Ermeni ve Süryanilerin bir arada barış içinde yaşaması için en akılcı çözümlerden biridir.
Üniter devlet yapısı barışçıl değil ve farklılıklara tahammül etmez. Böyle bir yapıda topluluklar kültürlerini, inançlarını, değerlerini koruyamaz, gereklerini yerine getiremez. Böylece farklı etnisitelerle birlikte farklı inanç ve değer sistemleri de sürekli bir çatışma ve gerilim halinde yaşamak zorunda kalırlar.
Dünyada, bir çok ülke, toplumsal sorunları ağırlaştıran, toplumsal kesimler arasında kutuplaşmalara yol açan, giderek baskı ve şiddet ortamını hazırlayan üniter devlet modelini korumaktan vazgeçiyor. Türkiye bu yönde direnen ve giderek katılaşan tek örnektir, denilebilir.
Avrupa’da, Amerika’da, Asya ve Afrika’da üniter devlet modelleri birer birer ve hızla terk ediliyor. Türkiye bu değişim ve dönüşümleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Bu ülkelerin yöneldikleri model genellikle federasyondur. Bu yönde tercih yapan ülkelerde demokrasi değerleri, hak ve özgürlükler, ekonomik ve sosyal gelişme hızla ilerleme kaydetmektedir.
Halkımızın da başka halklar gibi özgürlüğe ve demokratik bir toplum düzeninde, barış ve refah içinde yaşamaya hakkı vardır ve bu hakkın kullanılması, baskı ve şiddet araçlarıyla daha fazla engellenemez.
Commenti