top of page

Anayasa ve referandum


Bir önceki yazıda Anayasa maddeleri değişikliğine ilişkin TBMM'de görüşülmesine başlanan teklifle ilgili bugünkü hükümetin yaklaşımı ile kuruluşundan bu yana TC devletinin yapı ve işleyişini belirleyen Anayasalar genel bir çerçeve içinde ele alınarak, kısaca; Anayasadaki yeni değişikliklerin rejim güçlerinin korumayı kararlıca sürdürdüğü subjektif milliyetçilik ideolojisiyle şekillenen devletin egemenlik biçimini değiştirmeyeceği; kurucu iktidar niteliğindeki bu planlamanın sonuçta önceki Anayasalardan farklı bir siyasi ve sosyal gelecek taahhüt eden bir zihniyet taşımadığı belirtilmişti.

***

Gerçekten de yapılması öngörülen değişiklikler toplumun temel ihtiyaçları doğrultusunda oluşan değişim taleplerine değil; rejimin ihtiyaçları ve iktidar güçlerinin taleplerine göre yapılmaktadır. Değişiklikler halkı içermiyor, bu konuda hiç bir madde yok. Meclise sunulan maddeler devletin gücünü ve hareket kabiliyetini güçlendirmeyi ve sistemin işleyişi ile ilgili hukuki boşlukları doldurmayı esas almaktadır. Başka bir deyişle, bu değişiklikler beraberinde toplumsal değişimi gerçekleştirmeyi, demokrasiyi güçlendirmeyi, toplumsal barışı ve huzuru sağlamayı ve bu coğrafyada yaşayan insanların ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarını çözmeyi öngörmemektedir.

Özetle hükümet Anayasa'da bu amaçla yapacağı değişiklikleri sonuçlandırma yönünde, yukarıda belirttiğimiz konuları bir yana bırakarak kendinden emin bir şekilde çalışmalarını ilerletmeye devam ediyor.

***

Bilindiği gibi geçen sürede bu doğrultuda görüşülen maddelerin çoğu kabul edildi. AKP ve MHP mecliste uyumlu davrandılar. Tekliflerin oylamasında fire vermeden ve ciddi sayılacak bir dirençle karşılaşmadan öngördükleri biçimde işlerini tamamladılar.

Bu sırada ana muhalefet partisi CHP yapay gerekçeler dışında, klasik ruh haliyle malul ırkçı paranoyalar üretmekten başka bir varlık ortaya koymadı. Mecliste alışılagelen kuru bir kalabalıkla ve gülünç şovlarla süreci geçiştirdi.

HDP cenahından ise hemen hiç ses çıkmadı. 11 Haziran 2011 genel seçimlerinde ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sergilediği "radikal" tutumdan farklı olarak ön plana çıkmamaya özen gösterdi.

Bu durum sosyoloji ve siyaset bilimi açısından bir gerçeği de ortaya çıkardı: Türkiye'de parlamentoda temsil görevi yapan ve mecliste grubu bulunan partilerin muhalefet fonksiyonlarını kaybettiğini gösterdi.

Böylece işini ciddiye alan iktidar partisi ve partneri MHP; CHP ve HDP'nin içinde bulunduğu siyasi yetersizliğin farkında olarak karşılarında direnebilecek ciddi bir güç ve engel olmadan yollarına devam ettiler.

***

Bu konuda iktidar partisi, yapmakta olduğu işler konusunda öteden beri muhalefetten daha inandırıcı ve daha rasyonel bir görünüm ortaya koydu. Böylece ilginç bir siyasi tablo çıktı toplumun önüne: İktidar partisi baskıcıydı, yaşanan bir çok ekonomik ve siyasi sorunun ağırlaşmasında birinci dereceden sorumluydu, evet; fakat muhalefet de toplumu aldatıyordu!

Toplumun her kesiminde bu kanı, giderek bir eğilime, bir görüşe dönüşüyor: Türkiye'de yaşayan insanlar; Türk, Kürd, Ermeni, Süryani gibi etnik ve ulusal topluluklarla inanç grup ve cemiyetlerinin istek ve ihtiyaçları bu Anayasa çalışması sürecinde ne iktidar partisi ne de muhalefet partileri tarafından karşılık buldu. Yapılmakta olan işler; 1982 Anayasası ile topluma giydirilmiş modası geçmiş tek tip elbisenin oradan buradan patlayan yerlerine maharetli terzi marifetiyle uygun yamalar dikmektir.

***

Değişim taleplerinin yoğunlaştığı Türkiye gibi çok dilli, çok kültürlü ve farklı etnisitelerin bulunduğu bir toplumda bu siyasi girişimler iktidar partisinin öngördüğü biçimde rejimin güçlenmesi anlamında bir karşılık bulacak mıdır?

Gerçek şu ki; Türkiye 1921, 1924,1961, 1972 ve 1982 Türkiyesi değildir. O tarihlerden bu zamana dünya çok değişti; Türkiye'nin çevresi çok değişti; toplum çok değişti. Gerçek böyleyse, iktidar partisinin öngördüğü değişim çerçevesi ve zemini Türkiye gibi çok sorunlu bir ülkede toplumun ilerlemesi ve gelişmesi yönünde iyimser bir tablo ortaya koymaz. Açık ki gelişmeler ters yönde olacak ve gerileme kaçınılmazdır. Oldukça riskli olan bu girişimin siyasi vebali ve sorumluluğu ise çok büyüktür.

Kuşkusuz siyasi iktidarın, AKP ve Cumhurbaşkanının bu riskin üretebileceği sıkıntıların boyutları ile üstlenilen siyasi sorumluluğun farkında olmadıkları söylenemez. CHP, HDP ve marjinalleşmiş kemalist devlet solu bu ufka sahip değil. Ama siyasi iktidar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan pek ala bunun farkında ve kendilerine göre bir çözümleri de var: Siyasi sorumluluğu, halka yüklemek!

***

Bilindiği gibi iktidar partisi, kendisi ve devlet dışında toplumun hiç bir kesimi için fayda sağlamayan bu tasarrufu meşru göstermek için kısa süre içinde referanduma, yani halkoylamasına başvuracak. Halk onaylarsa, başına gelecek olanlardan iktidarın siyasi sorumluluğu olmayacaktır.

Tezgah, bu.

Siyasi kültürü düşük Türkiye benzeri ülkelerde iktidar güçleri, istediklerini gerçekleştirmek için kitleleri genellikle bu tezgahtan geçirirler. Bu bakımdan teoride referandum demokratik bir işlem gibi görünse de masumiyetinin altındaki gizli niyet kitleler için her zaman bir tehlike barındırır.

İktidar partisi de bu kisve altında referandumu, istediklerini gerçekleştirmek için önemli bir silah olarak kullanmak istiyor.

Peki, bu silahın ters tepme riski yok mu?

Bu riski bile bile, referanduma gitmek, hükümet ve iktidar partisi için bir intihar anlamına gelmez mi?

***

Muhafazakar değerlerin ağır bastığı ülkelerde siyasiler kolay kolay böyle bir risk altına girmezler. Ancak bunun her ülkede aynı sonucu doğuracağı da söylenemez. Öyle de olsa AKP 2002 yılından bu yana Anayasa konularında önemli çalışmalar yapmış, bu yönde kayda değer araştırmaları destekleyip teşvik etmiştir. Bu nedenle önüne çıkacak riskleri hangi yollarla bertaraf edeceği konularında hükümetin ciddi bir sıkıntı yaşaması pek olası görünmüyor: Zemin ve atmosfer oluşturma, algı yaratma, faktörleri çoğaltma, fiziki şartları olgunlaştırma ve havayı soğutmadan hemen sonra siyasi müdahale araçlarını devreye sokarak başarı sağlama...

Kısacası hükümet hayata geçirmeyi öngördüğü Anayasa değişikliği projesi karşısında ortaya çıkabilecek olası sosyolojik-politik riskleri bertaraf etme sorunu yaşamıyor; bu yönde hem teorik hem siyasi hem de maddi bakımlardan kendini iyi donattığı ve öteden beri bunun için hazırlık yaptığı biliniyor. Muhalefeti test edip sürekli yokuş yukarı sürerek kendi işine devam etme marifetinin altında bu donanım yatıyor.

Önemli oranda bunun bir sonucudur ki, muhalefetteki partilere inandırıcılık ve güvenirlilik oranı giderek daralıyor.

***

CHP içerdiği sol nüveleri de çürüttü ve nasyonal bir çizgiye dönüştü. İktidar olamamanın biriktirdiği öfkeyle düzeysiz ve komplocu çabaları onu iktidar partisi adayı olarak kitlelerin gözünden düşürdü. Yaptığı her şey iktidar partisinin işine yaradı. Cumhuriyetin, üniter devletin fanatik bir savunucusu pozisyonunda farklılıkları reddeden milliyetçilik paradigması toplumda artık karşılık bulmuyor ve siyasi ağırlığı gün geçtikçe azalan bir partiye dönüşüyor. Bu haliyle referanduma karşı takınacağı tavrın kitleler üzerinde bir ağırlığı olmayacaktır. Zira bu tavrın gerekçesini kitlelere anlatmakta zorlanacaktır. Türkiye bölünüyor, tek adam diktatörlüğü gibi ucuz argümanlar artık inandırıcı olmuyor ve taraftar bulmuyor. İktidar partisi ve MHP zaten bu işi şartlarına ve gereklerine uygun hatasız yapıyorlar. Durum böyle olunca, CHP'nin referanduma karşı, bir "Hayır" kampında etkili bir ağırlık ortaya çıkartması beklenmiyor.

***

HDP, verilen gazla aldığı hızı ayarlayamadı ve siyasetin katı duvarına toslayarak kendisini destekleyen, oy veren, umut bağlayanları hayal kırıklığına uğrattı. Özellikle Kurdistan'ın yıkılmasında kötü bir rol oynadığı için Kürtlerin desteğini büyük oranda kaybetti. Türkiye'de 15 Temmuz'da TC Ordusu içinde başlayan ayaklanmanın ardından hükümetin ilan ettiği OHAL ile birlikte İç İşleri bakanlığınca görevden alınan ve tutuklanan belediye başkanları için halk kılını bile oynatmadı. Halkın bu tutumu, HDP eşbaşkanı S. Demirtaş'ın tutuklanması ile de değişmedi. Bırakalım halkı, HDP'liler, yöneticiler ve geride kalan milletvekilleri de bu işten el çektirmelere ve tutuklamalara ciddi bir tepki vermedi. Şaşırtıcıydı gerçekten: En ufak bir hukuksuzluk uygulaması ileri sürülerek sokakta kopartılan fırtınalarla ortalığı harabeye dönüştüren o kitleye ne oldu?! İşte o kitlenin enerjisini ölçüsüzce kullanan HDP yöneticileri şimdi kısık perdeden de olsa referandumda "Hayır" diyecek bir kampa ihtiyaç olduğunu söyleseler de bu yöndeki çabalara kitlelerin fazla kulak asmayacağını biliyorlar. O yüzden, yapılacak referandumda HDP'nin iktidar karşısında risk yaratabilecek kapasitesi, iktidar için bu andan sonra tehlike arz etmiyor.

HDP Anayasa değişiklik maddeleri mecliste görüşülürken de pek bir varlık göstermedi.

Referandum konusunda da aynı pozisyonu sergileyeceğine ilişkin belirtiler ve eğilimler bugün daha fazla göze çarpmaktadır.

***

Siyasi makamlarda durum böyle olunca sivil demokratik ve politik kurumlarda farklı bir siyaset sosyolojisi olacağını düşünmek zordur. Gerçekten bu konularda yazılıp çizilenlere, yapılan toplantılarda ve görüşmelerde dile getirilenlere bakıldığında hükümetin bu değişikliklerine lehte ve aleyhte net bir şey duymak pek mümkün olmuyor. Referandum için de benzer yaklaşımlar söz konusudur. Bu durum, iktidar partisinin referandum sonucuna ilişkin risk taşıyıcı kaygılarını ortadan kaldırıyor.

Ayrıca OHAL var. Anayasa değişikliği maddeleri nasıl OHAL şartlarında meclise taşınıp görüşüldüyse Referandumun da OHAL koşullarında yapılacağı anlaşılıyor. Bu durumda iktidar partisi ve MHP sosyo-psikolojik ve politik araçlarla birlikte OHAL'in sağlayacağı imkanları sonuna kadar kullanacaktır.

***

Sonuç; tıpkı TBMM'de Anayasa maddeleri değişiklik teklifi nasıl kuru bir gürültü patırtıyla rahat bir kabul gördüyse, referandum da, üstelik benzer bir gürültü patırtı olmadan kullanılan oyların ağırlığıyla öyle onaylanacaktır.

Sonuç böyle göründüğüne göre, bu coğrafyada, bu değişikliklerin siyasi sonuçlarıyla birlikte yaşamak zorunda olacak Kürdler cephesinde durum nedir?

-Ayrıca referandum zorunlu mudur? Bütün maddeler mi referanduma sunulacak, yoksa Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan kanunlar doğrudan yasallaşacağı için bunlardan bir kısmının referanduma götürülmesine gerek olmaz mı?

Bu sorulara ilişkin düşünceler bir başka yazı konusu... görüşürüz.

 
 
 

Comments


SON YAZILAR

Federalistler

© 2023 by Kathy Schulders. Proudly created with Wix.com 

  • Grey Twitter Icon
bottom of page