Referandum: Tercihlerin demokratik diyalektiği
- Ahmed Kaymak
- 6 Şub 2017
- 7 dakikada okunur

Anayasa maddeleri değişiklikleri ile ilgili işlemler mecliste tamamlandı ve önümüzdeki bir kaç gün içinde cumhurbaşkanına sevk edilecek.
Cumhurbaşkanı sevk tarihinden itibaren kararını açıklayacaktır.
Kuşkusuz, Cumhurbaşkanı meclisin bu işlemini veto etmeyecektir. En azından böyle bir ihtimal görünmüyor: Cumhurbaşkanının kendisi de bu sürecin oluşturulmasında, işleyişinde ve bu haliyle tamamlanmasında etkili bir aktör olarak rol oynadı. Öyle olduğuna göre, ilgili değişikliklerin yasallaşması ve meşru bir nitelik kazanması yolunda öngörülen halkoylamasına başvurmak için bir engel ve sorun şimdilik kalmadı.
Ancak toplumda ve siyaset düzeyinde devam eden tartışmalar bitmedi; doğal olarak daha da alevlendi. Görünen o ki, bu tartışmalar referandumla da bitmeyecek ve önümüzdeki süreçte uzun yıllar siyasi gündemdeki yerini ve ağırlığını koymaya devam edecektir.
-TC Yeni Anayasası'nın niteliği ve tanımı
Türkiye'de özellikle Anayasalar oldu olası siyasal gerilimin ve toplumla devlet çatışmasının temeli olmuştur. Son 1982 Askeri darbe Anayasası da Türkiye'de devlet ile vatandaş arasında, devletle etnik unsur ve dinsel gruplar arasında, devletle sisteme ayak uydurmayan sermaye kesimleri arasında sürekli çatışmaların nedeni olmuştur. Bu Anayasa'nın ilginç bir başka özelliği, devletle devletin kurumları arasında sürekli bir itiş kakışa ve çatışmaya yol açmış olmasıdır. Rejimin davranışlarına yön veren Anayasa ayrıca insan haklarına, kişinin iş ve yaşam hakkına, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne sınırlar koymuş; cemiyetleri, vakıf ve dernekleri, sivil kurum ve partileri tehdit altında tutmayı sürdürmüştür. Yasaların sözde verdiği haklarla dernek ve siyasi parti kuranlar bir süre sonra davranışları bir başka yasa kapsamında suç sayılarak dernek ve partileri kapatılabiliyor; yöneticiler tutuklanıp hapsedilebiliyorlar.
Böylece TC Anayasaları'nın taşıdığı ideolojik ruh hali ile uygulama alanındaki işlemleri ve sonuçları toplumda sürekli bir korkunun, şiddetli bir huzursuzluk ve güvensizlik atmosferinin egemen olmasına neden olmuştur. Demokratik rejimlerde vatandaşı korumakla yükümlü olan devlet, Türkiye'de vatandaş için bir tehdit ve korku aygıtına dönüşmüştür.
AK Parti hükümeti de Anayasa ile ilgili yaptığı son çalışma ve değişikliklerde önceki Anayasalar'dan farklı bir anlayış ortaya ortaya koymadı. Değişiklik konusu olan maddeler cumhuriyetin ideolojik paradigmasına göre kurgulanmış, Anayasa'nın sorunlu olan ve sorun yaratan diğer bütün bölümleri olduğu gibi korunmuştur. Karakteristikleri ile beraber ele alındığında ortaya çıkartılan yeni Anayasa metni şöyle tanımlanabilir:
TC Yeni Anayasası; subjektif milliyetçilik ideolojisi ile malul bir ruh halinin ve anlayışının hakim olduğu ırkçı, egemenlik tekelini tek ulusa veren, gerilim yüklü, paranoid-agresif, demokratik içerikten yoksun, komplocu bir Anayasa'dır.
"Gerilimli, paranoid ve agresif bir ruh halinin egemen olduğu bu siyasi belgenin Türkiye'de barış, huzur ve güven ortamını sağlamsı eşyanın doğasına aykırıdır. "* Yeni Anayasa metni de Türkiye'deki sosyolojik, etnik ve kültürel farklılıkları reddeden üniter ve çatışmacı bir niteliğe sahiptir.
-Değişim ve ilga
Hükümet ve MHP uzlaşmasıyla mecliste son şeklini alan Anayasa'nın bu yeni metninden fazla bir şey beklemenin mantığı da yoktur. Bu değişikliklerle ortaya çıkan metindeki maddeler Türkiye'nin coğrafik ve sosyolojik, etnik ve kültürel, toplumsal ve ekonomik gibi boyutları kapsamamaktadır. Değişiklikler, siyasi düzeyde rejimin organları arasındaki yetki alan ve davranış sınırlarını belirleyen düzenlemelerle sınırlı olmuştur. Anayasa'nın temelde değişmediği ve önemli kısmının aynen bırakıldığı; ayrıca bir kısım madde paragraf veya paragraf içinde geçen cümlelerdeki ibarelerde bazı düzeltmelerin yapılmasına gidildiği görülmektedir.
Öte yandan mecliste kabul edilen 18 kanun teklifiyle bu kanunların belirlediği kurumsal alanlar ve makamlar değişeceğinden, önceki idari kurumların ve makamların varlığının ilgası söz konusu olmaktadır. Yani 18 madde Yeni Anayasa metninde yer alırken 18 maddeden daha fazlası ayrıca yürürlükten kalkmaktadır.
-Tek adam yönetimi ve diktatörlük
Kamuoyunda tartışılansa, bu maddelerin ne içeriği ne de işlevleriyle ilgilidir. Referanduma sunulacak olan maddeler de bunlardır. Kamuoyunda referandum konusundaki tartışmalar da bu maddeler üzerinden yürümüyor. Tartışmalar, daha çok iktidar partisine ve cumhurbaşkanının partili kişiliğine ve o makama tanınan yetkiler üzerinde yoğunlaşıyor.
Halbu ki, gerek iktidar partisi gerekse cumhurbaşkanı seçimle, yani demokratik yolla ve belirli bir süre için seçmenler tarafından iş başına getirilirler. Sistem böyledir.Yeni Anayasa metninde yer alan hiç bir madde hiç bir parti için bu yönde yolu kapatmadığı gibi CHP ve diğer partiler için de eşit imkan bırakmıştır. Başka bir deyişle yarın halk CHP veya başka bir partiyi oylarıyla işbaşına getirirse, kimse, özellikle CHP, hükümetin getirmek istediği bu sistemden şikayetçi olmayacaktır. Bütün kötü yanlarına rağmen ne dünün Anayasaları'nda yer alan ne de Hükümetin bu çalışması çerçevesinde bulunan seçme ve seçilme hakkı gibi konular anti demokratik bir işlem şeklinde dar bir mantık içinde değerlendirilemez. Burada CHP'nin sorunu, demokrasi değil, iktidara gelememe hazımsızlığı olarak dışa yansıyor. AKP ve Erdoğan engeli, sorunu çarpıtma dışında CHP'ye imkan vermiyor!
CHP ve irili ufaklı diğer muhalif parti ve gruplar durumun bu yönünün kamuoyunda tartışılmasından ziyade referandumla ilgili tutumu etkili kılmak için AKP ve Cumhurbaşkanı T. Erdoğan'ı hedef alarak "hayır" kampını güçlendirmek istiyorlar. Bunun için temel arguman; rejimin tek adam diktatörlüğüne kayacağı ve demokratik hukuk düzeninin tahrip edileceği biçimindedir.
Hükümet ve iktidar partisi ise tersini ifade etmektedirler.
Bana göre de mevcut sistem tek adama önemli bir ağırlık kazandırıyor, ama aynı sistemin tek adam diktatörlüğüne imkan vermediğini de ayrıca kaydetmek gerekir. Bu durum T. Erdoğan'a münhasır bir hak ve ağırlık değildir.
Öyle de olsa iktidar ve rejim güçlerinin kısır çekişmelerinin sürdüğü bu ortamda iki tarafın halkın eğilimini ve tercihini bu gibi argümanlarla da kendi istekleri doğrultusunda harekete geçirmek için yoğun bir kampanya yürüteceği açıktır.
-Rederandum veya plebisit
Bu konuda karşıt kampta olanlar Referanduma, bu çekişmeye son noktayı koyacak bir araç olarak bakıyorlar.
Hükümet cephesi ve AKP referandumdan istediği sonucu alacağından emin görünüyor. Bu yönde uzun zamandır yaptığı hazırlıklar, olgunlaştırdığı siyasi ve sosyo-psikolojik atmosfer hükümetin öngördüğü sonucu almasında kuşkusuz etkili olacaktır. Muhalefetin bu konudaki tutumu ve söylemleriyse kitlelerin hayır kampanyasına yoğunlukla kanalize olmalarını teşvik edecek inandırıcılıktan yoksundur. Bütün bunlar hükümetin ve iktidar partisi projesinin istediği yönde gerçekleşmesi için önemli faktörler olarak değerlendiriliyor. Uzatmadan; bir önceki yazımızda bu konudaki eğilimler sosyolojisi ile ilgili yaptığımız analizleri burada hatırlatarak referandumun niteliği üzerine bir kaç söz söylemenin yerinde olacağını düşünüyoruz.
***
Referandumlar; doğrudan, katılımcı ve temsili demokrasinin araçlarıdırlar. Başka bir deyişle halkın karar alma süreçlerine aktif olarak katılması ve sorumluluk alması, referandumların önemli işlevleri arasında gösterilmektedir. Bu anlamda referandumlar halkın iradesini önemli oranda yansıtan işlemler olduğu gibi yönetilenlerin yönetenlerin davranışlarını frenleme görevini de görmektedir. Gelişmiş demokrasilerde referandumlar halkın genel konularda ve geleceklerini ilgilendiren sorunlarda son sözü söylemenin ve bu yönde iradesini ortaya koymanın bir aracı olarak bir çok ülkede benimsenmiş bulunmaktadır. Referandum özü itibariyle demokratik bir işlemdir. Halkın yönetenlere karşı kullandığı en etkili demokratik silahlardan biridir.
Ancak demokrasinin diğer değerleri gibi referandumun bu niteliği istismara açık konulardan biridir de. Siyasi iktidarlar, halkın elindeki bu silahı kendi konumlarını güçlendirmek ve istediklerini yaptırmak için kendileri de kullanabiliyorlar. Öyle de olsa, yönetenler ve siyasal iktidarlar açısından referandum her zaman kritik bir risk unsuru olarak görülmektedir. Avrupa gibi demokrasileri gelişmiş kimi ülkelerde son yıllarda yapılan referandumlardan çıkan sonuçlardan sonra ülkeyi yöneten hükümetler istemeye de olsa istifa etmek zorunda kalmışlardır.
***
Türkiye'de hazırlıklarına başlanan referandumun amacı, usulü ve öngörülen sonuçları göz önüne alındığında, onu, yukarıda değinilen nitelikte doğrudan demokrasinin bir aracı olarak değerlendirmek mümkün değildir. Bir kere bu referandumun toplumsal bir bağı yoktur; yani toplumun genel ihtiyaç ve talepleri ile geleceğini ilgilendiren bir maksat taşımıyor. Halkoyuna sunulacak olan Anayasa maddeleri siyasal nitelikteki konularla sınırlı tutulmuştur. Dolayısıyla siyasal iktidarın uhdesinde geliştirilen bir siyasi projenin yaşam bulmasından başka herhangi bir coğrafik ve bölgesel, etnik ve kültürel, toplumsal ve ekonomik boyutu kapsamadığı anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle bu Anayasa çalışmasında halkı temelden ilgilendiren ve bu konuda halkın onayının arandığı bir ihtiyaç söz konusu olmamıştır. Durum böyle özetlenebildiğine göre, söz konusu referandumun bilinen şekliyle demokratik bir işlem olacağını düşünmek mümkün değildir. Bu referandum, kişilerin, siyasal elitlerin, oligarşik güçlerin siyasi konumlarını güçlendirmek; ve bu çevrelere çıkar sağlamak amacıyla halkın gündemine konulan bir tür plebisittir. İki siyasi parti, yani AKP ve MHP dışında bırakın Anayasa maddeleri değişiklikleri sürecine toplumsal güçleri ve temsilcileri katmayı, toplumun diğer büyük kesimi maksatlı olarak bu işin dışında tutulmuştur. Durum bu kadar net ve anlaşılır iken, bunu demokratik bir halkoylaması olarak değerlendirmek, halkı küçük düşürmekten başka bir anlam taşımaz.
-"Referandum" ve Kürtler
Kürtler Türkiye'de Türklerden sonra etnik ve kültürel niteliğiyle nüfusu en fazla olan topluluklardan biridir. Kürt sorunu Türkiye'nin temel sorunudur. Bu sorunun çözümü, Kürtlerin de kurucu iktidar niteliğiyle yapılmasında aktif yer alacağı demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü yeni bir Anayasa ile daha kolay olacaktır. Kürtlerin büyük çoğunluğu bu sorunun demokratik ve barışçıl yollarla çözülebileceğini sürekli dile getirdiler, getirmektedirler. Kürt siyasi grupları ve yasal partileri bu talepleri gelmiş geçmiş siyasi iktidarlara ve hükümetlere sürekli hatırlatmışlardır: Kürt sorunu çözülmedikçe, ne Kürtler, ne Türkler ne de Türkiye'de yaşayan halklar huzur ve barış yüzü görmez...
Ne var ki muhalefetken başka yaklaşan, iktidar olduktan sonra soruna tersinden yaklaşan rejim partilerinden hiç biri çözüm konusunda gerekli ciddiyeti şimdiye kadar sergileyemediler. Böylece Kürt sorunu çözümü konusunda umulan bir ilerleme kaydedilmedi ve bu kayıtsızlık giderek daha ağır sorunların ortaya çıkmasına yol açtı. Kürt şehirleri, ilçeleri ve Kürdistan bölgesi bir bütün olarak büyük yıkım ve trajedilerle karşı karşıya kaldı. Devlet bu yıkım ve trajediye yol açan soruna el atıp çözmek yerine, tekrar şiddet politikalarına başvurarak yaşanan yıkım ve trajedinin ortağı oldu.
Kürt sorununun terörize ve criminalize edilmesinde söz konusu yaklaşımın siyasi sorumluluğu büyüktür.
2002 yılında hükümet olduktan sonra olumlu açılımlar yapan AKP iktidarı süreç içinde soruna hep yüzeysel ve pragmatik yaklaştı. Yürüttüğü popülist siyasetle iktidarını pekiştiren bu anlayış Kürt sorunu karşısında sıkıştıkça geri adım attı ve sonunda subjektif milliyetçiliğin geleneksel argümanlarına sarılarak dün kabul ettiği Kürt sorununu o da bir nevi reddetti: Böylece iktidar partisi ve muhalefet partileriyle, Kürtlerden büyük destek alan cumhurbaşkanı T. Erdoğan bir ağızdan, Tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak ve tek vatan korosunu seslendirerek yaklaşımlarını tekrar kattılaştırdılar.
Şimdi bu siyasi şartlarda ve sosyo psikolojik atmosferde hükümetin Anayasa ile ilgili Cumhurbaşkanına sunacağı değişiklik paketi yukarıda analtılagelen gerekçelerle referanduma taşınacaktır.
Bunun startı verildi de!
***
Sonuç; Referandum konusu olan maddeler toplumun sosyal ve siyasal ihtiyaç ve isteklerini içermiyor. Bu değişiklik paketi sadece siyasal düzeyde rejimin işleyişi ile ilgili organ ve makamların görev ve yetkileriyle davranış alanlarını kapsıyor. Sosyal, etnik ve kültürel alanlarla ilgili bir düzenleme ve yenilik söz konusu değildir. Eski Anayasaların sahip olduğu ruh hali ve anlayış olduğu gibi korunuyor. Ayrıca yapılan değişikliklerde, Türkiye'deki coğrafik ve bölgesel farklılıklarla çeşitlilik desenlerini yansıtan kültürel ve etnik toplulukları ilgilendiren hak, eşitlik ve refah gibi temel konularla ilişkili herhangi bir şekilde yer veren bir madde, bir madde bölümü, bir cümle bulunmamaktadır.
Kısacası Yeni Anayasa metni de Türkiye'deki sosyolojik, etnik ve kültürel farklılıkları reddeden üniter ve çatışmacı nitelikleri katı bir biçimde muhafaza ediyor.
Durum böyleyken, demokratik özden soyutlanmış ve bir tür plebisit işlemine dönüşen söz konusu Anayasa değişiklik paketini oylamak üzere sandık başına gidecek Kürdlerin Referandumda hükümet ve Cumhurbaşkanının öngördüğü istikamette tutum almaları ve bu doğrultuda tercih yapmaları için savunabilecekleri mantıklı hiç bir siyasi gerekçeleri bulunmuyor. Evet, inkar demektir.
-Peki boykot?
-Boykot, siyasi bir seçenek değildir...
Sandığa gidilecekse, sonuç ne olursa olsun, hayır, daha anlamlı ve siyasi açıdan doğru bir tutumun ifadesi olacaktır.
***
Başka bir bölümde, sandık ve Kürt partilerinin; Hak-Par, Pak, PSK, ÖSP ve TKDP ilişkisi üzerinde duracağım...
*Ahmed Kaymak, Yeni Anayasa mı Anayasal Değişiklik mi? erişim: http://federalistler.wixsite.com/federalists, 30 Aralık 2016
** Ahmed Kaymak, Türkiye'de başkanlık sistemi,tipleri ve kürtler, erişim:http://federalistler.wixsite.com/federalists/single-post, /2016/10/27
*** Ahmed Kaymak, Anayasa ve Referandum, erişim: http://federalistler.wixsite.com/federalists/single-post/2017/01/23/Anayasa-ve-referandum
Yorumlar