Güney Kurdistan: Federalizm ve self determinasyon (l)
- Ahmed Kaymak
- 31 May 2017
- 9 dakikada okunur

Siyaset bilimi ve hukuk teorisyenlerinin, özellikle kendilerini bir ulus olarak niteleyen topluluklar için Self Determinsayon hakkı tanımı konusunda farklı yaklaşımları bulunmaktadır. Bu hakkın etnik ve kültürel, ulusal ve politik temelde hukuksal bir ilke olarak anlaşılması konusunda ileri sürülen koşullar ve kriterler de farklı yaklaşımlar çerçevesinde değişiklik göstermektedir. Özerklik, bağımsızlık, federasyon ve konfederasyon gibi toplumsal ve politik formlarda, self determinasyon işleminde ve meşruiyetinde hukuksal ilkeden ziyade siyasal güce ağırlık verildiği gözlenmektedir: Hukuku, siyasal güç belirliyor.
***
Birinci Dünya savaşının ardından kurulan Milliyetler Cemiyeti (MC) sömürgeciliğin tasfiyesi çerçevesinde ele aldığı Self Determinsayon hakkına belli bazı sınırlar koyarak genel bir ilkeye dönüştürülmesi yönünde isteksiz davranmış, İkinci Dünya savaşından sonra Milliyetler Cemiyeti yerine kurulan Birleşmiş Milletler de (BM) bu hakkın çerçevesindeki unsur ve olgulara ilişkin hukuki ve siyasi belirsizliği ortadan kaldırmak için günümüze kadar ciddi ve kalıcı bir tespit çalışması yapmaktan kaçınarak, kavrama yüklenen karmaşıklığı ve belirsizliği giderme gereği duymamıştır.
Böylece Birleşmiş Miletler Örgütü, kuruluşundan sonra sosyalistlerin ve SSCB tarafının zorlamasıyla bir kaç değişiklik dışında Milliyetler Cemiyetinin belirlediği tezleri kullanmayı sürdürmüştür. Siyaset bilimi literatürlerinde Meşhur Wilson Prensipleri olarak anılan kriterler bu tezlerden mülhemdir.
***
Hemen belirtmek gerekir ki, Wilson Prensipleri devletin egemenliğinden yana açıktan bir tavır almaktadır. Bu anlayışa göre Self determinasyon hakkı, halkın kendi hükümetlerini ve yöneticilerini seçme ile sınırlıdır. Durum pratikte de böyledir: Devletin ülkesi, devletin milleti, devletin egemenliği ve bütünlüğü esastır. Devletin ülkesinde yaşayan farklı topluluklar bütünlük içinde egemenliğin bir parçası, ortağı; doğrudan söz ve karar sahibi değildir. Farklı etnik azınlık ve ulusal topluluklar devletin egemenliği dışında bir egemenlik talebinde bulunamazlar ve böyle bir hakları yoktur. Wilson prensipleri çerçevesinde Self Determinasyon anlamı bundan fazlası değildir.
Self Determinasyon, Wilson Prensiplerinde bir halkın bağlı olduğu önceden var olan ve varlığı bir şekilde devam eden devletlerin kullanabileceği bir haktır. Devletsiz bir halkın bunu kullanma hakkı yoktur.
Bunun yanında, Self Determinasyon hakkının etnik azınlık ve ulusal toplulukların bağlı bulundukları devletten yalnızca demokratik ve kültürel isteklerde bulunma hakkını kullanmakla sınırlı kalmayacağı; ardından bu demokratik (Self determinasyon) hakkı siyasi bir hak temelinde öne çıkartarak bağlı bulundukları devletten ayrılmayı teşvik edeceği ileri sürülmüştür. Bu yaklaşımın hukuki değil, siyasi olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Egemen devletler buna dayanarak yönettikleri halka, farklı kültürel ve etnik topluluklara kan kusturmuştur. MC'nin ve BM'nin konuya bu şekilde yaklaşımı, devletlerin iç işlerine karışmama ilkesine ayrıca temel olmuştur.
Bunun sonucu olarak dünyadaki bir çok egemen devlet yönettikleri halka ve ülkelerdeki topluluklara karşı katliamlara varan uygulamalara bu ilkenin verdiği keyfiyetle başvurmaya devam ediyor. Kürtler bu uygulamalarla onlarca kez karşılaşmış, büyük acılar ve trajik olaylar yaşamış halklardan birdir. Görülüyor ki, olgunun hukuksal ve siyasal açıdan tutarlı bir biçimde ele alınmaması, Self determinasyon hakkının bir hukuki ilke olarak genel bir kabul görmesi önünde problemlere yol açmakta ve açıkça suistimal edilebilmektedir. Gerek MC döneminde gerekse BM'inin kuruluşundan bu yana klasik self determinasyon nosyonu, bizzat taşıdığı endişeleri ortadan kaldırmak bir yana, egemen devletlere geniş hak ve yetki tanıyan, topluluklar arasındaki kutuplaşmayı artıran; kültürel ve dinsel farklılıklar arasındaki gerilim ve öfkeyi besleyen; etnik ve ulusal sorunları olan ülkelerde uzun yıllar süren silahlı iç savaşlarla toplumlar için yıkım ve felakete yol açan gerekçelerden biri olmuştur.
Bu yaklaşım demokrasinin temel ilkesi ile de çelişmektedir: Halkın egemenliğine değil, devletin egemenliğine meşruiyet sağlamaktadır.
Klasik görüşte, Self Determinasyon: halkın kendi hükümetlerini seçme hakkı biçiminde ele alınmış ve bu bununla sınırlandırılmıştır.
***
Self-determinasyon hakkının kültürel ve etnik toplulukların yaşadıkları ülkelerde sadece kendi hükümetlerini belirlemekle sınırlı olmayıp kendi devletlerini de belirleme iradesini kapsadığı yönündeki görüşler ile klasik görüş arasındaki meşruiyet (de jurity) tartışmaları, duruma göre, uluslar arası siyasi güç ve denge ilişkilerine bağlı olarak değişmektedir. Bazı hallerde birincisi, bazı hallerde ikincisi üstünlük sağlayabilmektedir. Bir devlet formu olan SSCB'nin 1991'de resmen sona ermesinden sonra bu yöndeki gelişme örnekleri daha çok görünür hale gelmeye başlamıştır. Uluslararası düzeyde Self Determinasyonla ilgili sürdürülmekte olan tartışmalarda giderek ağırlık kazanan görüşe bakıldığında, bir ülkede yaşayan farklı kültürel ve etnik toplulukların yalnızca demokratik düzeyde hükümetlerini belirleme hakkını değil, bu kapsamda siyasi düzeyde kendi devletlerini de belirleme hakkını kullanabileceklerini göstermektedir.
***
Durum Güney Kurdistan sorunuyla ilgili ele alındığında Kurdistan halkının ve Hükümetinin Self Determinasyonla ulaşmak istediği hedefler konusunda klasik Self Determinasyon hakkı yaklaşımının, bir çok yeni sorunu beraberinde getirmesi kaçınılmazdır. Güney Kurdistan halkı ve hükümetinin bugünkü statüsü, yapısı, Irak federal Anayasasın'da ve Kurdistan Federe Bölgesi Anayasası'nda belirtilen egemenlik sahası ve kullanabileceği yetkilerle sahip olduğu ulusal irade, klasik Self Determinsayon yaklaşımını aşmış, geride bırakmıştır. Uluslar arası siyasi, askeri, ekonomik ve stratejik ilişkileri de bu paralelde ağırlık göstermektedir. Dolayısıyla sorun bir iç Self Determinasyon sorunu olmaktan çıkmıştır. Kurdistan'ın Irak federasyonundan ayrılma arzusunun beraberinde taşıdığı belirli sorunlarsa ayrıca çözülmeyi beklemektedirler.
Bu sorunlar hayati önem arz etmektedir. Kerkuk, Diyala, Haneqin, Şengal ve başka alanlar coğrafi, siyasi ve hukuksal birer sorun olarak henüz çözülebilmiş değiller. Tartışma konusu olan bu bölgelerin doğrudan Kurdistan'a mı dahil olacağı veya başka bir statü ile mi korunacağı yolunda devam eden tartışmalarda bir uzlaşma işaretinin olduğunu söylemek henüz mümkün değil. Öyleyse, uluslararası güçler, Kürtler ve Araplar arasında bu sorun, yapılacak pazarlıklar neticesinde varılan bir tür uzlaşma kapsamında siyasi bir kararla mı çözülecek, yoksa çözümün doğal tarafı olarak oralarda yaşayan halkın iradesi ve inisiyatifi ile mi, yani Self determinasyon hakkı ve yoluyla mı çözülecek? Yazının ilerleyen bölümlerinde yeri geldikçe bu sorulara ilişkin kimi yanıtlar bulacaksınız.
***
Bugünkü haliyle Güney Kurdistan'ın hukukî ve siyasi statüsünün geleceği konusunda atılacak adımlar arasında üç temel işlemin tamamlanması zorunlu görünmektedir. İki iç, bir dış olmak üzere üç kademeli self determinasyon işlemine başvurulması gerekmektedir. İki iç self determinasyon işleminden biri, Irak federasyonundan ayrılma iradesinin ağırlıkla belirlenmesi için yapılacak referandumdur. Bu referandum durumun gösterdiği ölçüde önceliklidir; ertelenmesi, Güney Kurdistan'da toplumsal ve siyasi istikrarsızlıklara yol açabilir. Başka bir ifadeyle Güney Kurdistan yönetimi geri dönüşü olmayan bir yola girmiş bulunmaktadır. Bu konuda halkın genel isteği, siyasi grup ve partilerin milli tutumları; parlamento ve hükümetin söylemleri uyumludur. Bölge devletleri, Türkiye, İran ve Suriye, bu konuda daha önce Kurdistan ve Kurdlere karşı olan katı tutumları terk etmiş görünüyorlar. Süriye'nin şu anda yaşadığı iç savaş, Güney Kurdsitan'daki gelişmelere müdahale etme gücünü ve imkanlarını kısıtlamış bulunuyor. Kendileri için ciddi bir tehdit oluşturmadığı sürece halihazırda Türkiye ve İran'ın Kürdlerin Irak federasyonundan ayrılmaları karşısındaki yaklaşımlarında geçmiş raeksiyonlardan farklı bir esneklik olduğu söylenebilir.Bölge çevre devletlerinin çoğunun Kurdistan'daki bu gelişmelere ayrıca sempatiyle yaklaştıkları gözleniyor. Uluslar arası güçlerin yaklaşımı da bu yöndedir ve Kürdleri asıl cesaretlendiren ve bu fırsatı değerlendirmeye zorlayan da bu önemli güç faktörüdür.
Kürtler açısından bu olumlu tablo, Irak Federasyonundan ayrılma işlemini kolaylaştıran demokratik ve siyasi faktörleri içermektedir. Bu nedenle iki iç self determinsayon, bir tek referandum işlemiyle tamamlanabilir. Başka bir deyişle halkın ayrılma tercihini belirleyen demokratik referandum ile, yani kendi devletini belirleme referandumu ile federasyondan ayrılma referandumu aynı anda ve tek referandum konusu içinde birleştirilebilir. Referandumun konusu halkın kendi devletini belirleme ve Irak federasyonundan ayrılma iradesinin beyanı biçiminde ortaya konmalıdır.
Bu beyan Kurdistan halkının kendi hükümetini belirleme beyanı değil, kendi devletlerini belirleme beyanıdır. Bu dış Self Determinasyondur. Halkın nasıl ve ne şekilde bir hükümet seçeceği, o halkın tercihidir. Bu da iç self determinasyondur. Yazının ilgili başlıkları altında bu iki ayrı konuya tekrar dönüp tartışma oradan sürdürülecektir.
***
Yukarda sözü edilen tartışmalı bölgeler içinse, ayrı iç referandumlar yapılmalıdır. Başta Kerkük, Diyala, Xaneqin ve Şengal hangi devletle birleşeceklerine veya kendileri için nasıl bir statü istediklerine kendileri bu bahsi edilen süreç tamamlandıktan sonra yapılacak referandumlarla ayrı ayrı karar verebilirler.
***
Halkın birliği, ulusal güçlerin milli ittifakı, askeri ve siyasi kurumların uyumu, öngörülen hedefe doğru ilerlemeyi belirleyen temel faktörlerdir; ve esasen, tayin edici olan da bunlardır.
***
Bu yazının temel varsayımlarından biri şudur: Kurdistan'da gelişmelerin bu özgül durumunun değerlendirilmesi halinde klasik görüşün dayandığı Self Determinasyon nosyonu temelden çökebilir. Böylece uluslararası hukukta Self determinasyon muğlak siyasi bir ilke olmaktan çıkarak bağlayıcılığı olan evrensel açık bir ilke düzeyine çıkabilir ve bu konuda Kurdistan emsal bir model olabilir.
***
Irak federasyonundan ayrılacak olan Kurdsitan'ın hangi devlet modeline evrileceği ayrıca bu yazının önemli konularından biridir. Federal devlet model mi, üniter devlet model mi tercih edilecektir? Bu yazıda Üniter bir devlet modelini hazmeden bir Kurdistan tahayyül edilmiyor. Tersine, bağımsız federal bir Kurdistan modelinden başka bir seçeneğin olmayacağı ileri sürülüyor.Federasyonun muhafaza edilmesi ve geliştirilmesi savunuluyor: Farklılıkları özgün nitelikleriyle bir arada tutan, birey ve toplulukların özerkliklerini koruyan, kültürel ve etnik unsurlar arasında hak eşitliğini ve adalet ilkesini her düzeyde teminat altına alan bağımsız federal bir Kurdistan devleti, uzun vadede birleşik federal Kurdistan'ın temel bir öncülü olacaktır. Bu artık ne hayaldir ne de bir ütopya! Olgular oraya doğru kayıyor. Bu olguların ne olduğu, yönleri ve ağırlıkları, yeri geldikçe gösterilecektir.
***
Bu bağlam içinde SSCB'nin çöküşüyle birlikte dünyada oluşan çok kutupluluğun bugüne yansıyan sonuçları ayrıca irdelenecektir. Self determinasyonun SSCB'nin ardından oluşan durumda büründüğü veya yükseldiği yeni ve klasik yaklaşımdan farklı hukuksal, siyasal ve meşru veçheleri söz konusu olmuştur. Bununla birlikte uluslar arası karar vericilerin bu bağlamda, siyasal ve stratejik sorunlarda soğuk savaş dönemlerindeki gerginlik ilişkilerini ve pozisyonlarını muhafaza ettikleri gözlenmektedir.Bu bakımdan, oldu olası, egemen bir kavram biçiminde kullanılan " tek kutuplu dünya" nosyonuna karşı yıllardır "çok kutuplu dünya" konseptiyle yanıt vermeye çalıştığımızın altı bir kez daha çizilecektir.
***
Yazı başlığının "Güney Kurdistan:Federalizm ve Self Determinasyon" olarak seçilmesi, bu kavramın dayandığı klasik görüş ile Kurdistan'ın de facto durumdan de jure aşamaya taşınması sürecinde ortaya çıkacak yeni sorunlara ve olgulara dikkati çekmek ve bu yöndeki ayrım çizgilerine işaret etmektir. Federalizm ve Self determinasyon arasında sıkı bir ilişki ve tarihi anlam vardır. Devlet ve demokrasi, birey hak ve özgürlükleri, eşitlik ve toplumsal adalet ve daha önemlisi siyasi egemenlik gibi konular bu sıkı ilişkinin dayandığı tarihi anlamın özünü teşkil ediyor. Bu çalışmanın bir diğer amacı, Self Determinasyon hakkı bağlamında Güney Kurdistan halkının isteğiyle Irak Federasyonu'ndan ayrılma çalışmaları yürütmekte olan Kurdistan ulusal hükümetine ve parlamentosuna akademik ve teorik düzeyde bilgi sunmak, bu çerçevede bir ölçüde katkı yapmak ve destek olmaktır.
***
Kurdistan'da sosyal ve politik yapı, kültürel çeşitlilik ve etnik çoğulculuk kendine özgü şekillenen tarihi özellikler göstermektedir. Kurdistan’da Refarandumlar hangi kademede ve düzeyde yapılacak olursa olsun, konuları, ülkedeki bu realitelerin tarihi özelliklerine, kültürel doğalarına, etnik yapılarına, istek ve iradelerine, hak ve tercihlerine aykırı bir niyet ve düşünce içermemelidir. Millet ve ülke bütünlüğü devlet olmanın temel şart ve teminatıdır; devletten önce gelir.
Referandum soruları halkın önüne açık ve net bir biçimde bırakılmalıdır.
Halkın özgür bir tercih yapabilmesi koşullarını hazırlamak başta Kurdistan Parlamentosunun ve hükümetinin temel görevleri arasında, sorumluluğu altındadır. Halkın ve bireylerin, grup ve cemiyetlerin, sivil kurum ve siyasi partilerin kendi irade ve tercihlerini özgürce beyan edebilecekleri demokratik bir ortam sağlanmadan, konusu ne olursa olsun, yapılacak bir referandumdan çıkan sonucun meşruiyeti olmaz. Şartlar, oya sunulan konuyu reddedenler ile kabul edenler için eşit ve adil; kim kiminle ne için ve nasıl yaşamak istiyorsa, kişi bu yöndeki beyanının güvence altında olduğundan emin olmalıdır. Self determinasyonun anlamı budur.
Self determinasyon bir baskı ve zorlama aracı değil, bir özgürlük beyanıdır. Başkaları tarafından sınırları daraltılmadıkça herkes kendi alanında kendine göre özgürdür ve kendi özgürlüğünü kullanma hakkına sahiptir. Bu evrensel bir haktır: self determinasyon, bireyden topluluğa insanın yaşamda kendi kendini belirlemesidir.
İlke bir kere çiğnendi mi, çiğneyeni de bir gün çiğner.
Güney Kurdistan halkının, sivil kurum ve cemiyetlerin, siyasi grup ve partilerin, parlamento ve hükümetin geçmişle gelecek arasında bulunduğu bu hassas dengede, geçmişteki yetersizlikleri, gelecekleri için birer tecrübe olarak dikkatle değerlendirmeleri gerekmektedir.
***
2005 yılında yapılan referandumun, o dönem var olan ve devam eden sorunları çözmeyi değil, ertelemeyi, zamana yaymayı amaçladığı unutulmamalıdır. O zaman oluşan de facto durum değerlendirildiğinde, bunun bir mantığı olduğu da görülmektedir. Siyasete ilerleme olanaklarının kısıtlanmaması için, bazı hallerde durumun doğası gereği oluşan dengelere göre hareket etmek daha doğrudur. Sürekli hareket ve ihtiyat halinde olan bir halkın durumunu ve yükselen moralini bu ilerleme durumuna göre yüksek bir atmosferde tutmak da önemli bir beceri sayılmalıdır. Ayrıca toplumsal ve politik düzeyde istikrarsızlık yaratacak riskleri aza indirmek ve yapılması sonradan da mümkün işleri ertelemek veya zamana yaymak politik mantığa ters değildir.
***
Şimdi durum farklıdır, ve o günden bu yana çok şey değişti.Yeni bir süreç yaşanıyor. De facto durum uzun süren dalgalı bir konjuktürden sonra, ileriye, de jure bir duruma doğru evriliyor artık.
Bu ilerleyişin Uluslar arası katı siyasi şartları ve sınırları vardır. Bu noktada atılacak adımların ve bu arada yapılmak istenen işlemlerin hukuksal, politik ve mali boyutları karmaşıktır. Kürtlerin "bağımsızlık" argumanı adı altında öne çıkarttıkları politik hamle, ayrıca durumun hukukî, teorik ve pratik boyutları ile ilgili bir çok riske açık haldedir. Bunun hukuki ve siyasi şartları konusunda uygun bir uluslararası iklim olsa da, Kürdlerin federasyondan ayrılmasıyla Irak devletinin uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan mali yükümlülükleri ne olacak? Özellikle askeri ve siyasi, ekonomik ve stratejik konularla ilgili kayıt ve yükümlülükleri kim veya kimler üstlenecek? Kürtlerin bu konularda bir hazırlıkları olmalı mıdır veya var mıdır?
Yazının ilgili bölümünde bu konular da tartışılacaktır.
***
Yazının amacını ve hedefini netleştirmek için öncelikle teorik, hukuksal ve siyasal birer problem olan üç temel kavram ve bu kavramların alt başlıkları üzerinde tartışmayı sürdürmek gerekmektedir: problemin felsefi veçhesi ile ilgili tartışma kendiliğinden buna eşlik edecektir. O halde, bundan böyle, Güney Kurdistan çerçevesi içinde, sırasıyla, şunlara bakacağız;
1- Self Determinasyon*
a- İç self determinasyon
b- Dış self determinasyon
2- Federasyon
a- Özerklik (Otonomi)
b- Ayrılma
c- Devletin halefiyeti
d- Bağımsızlık
3- Konfederasyon
a- Bölgesel devletler topluluğu
b-Bölgesel Devletler Birliği
c-Birlik Devletleri
Bir sonraki yazı, tartışmanın birinci konusu olan self determinasyonu değerlendirecektir.
....................................................................................................................
* Kavram olarak self determinasyon, federasyon, bağımsızlık ve konfederasyon terimleri teorik düzeyde oldukça büyük bir karışıklık halinde anlaşılmakta ve bu kavramlar yerli yersiz biçimde kullanılmaktadır. Literatürleri incelenen Kuzey Kurdistan siyasi çevreleri ile makalelerine bakılan aydın ve akademisyen kişiler bu kavramları kullanırken karışıklığı daha da artırmaktadırlar. Çoğu zaman birleşen veya birbirinden türeyen kavramlar birbirlerine karşıt olarak kullanılmaktadır. Güney ve Doğu Kurdistan siyasi çevreleri ile aydın ve akademisyenleri bu konularda daha donanımlı, titiz ve tutarlı bir yaklaşım içinde görünmektedirler. Çalışma boyunca bu konuda bunlara da yer vererek eleştirel açıklamalar yapılmaktadır.
** Çalışmanın metodolojisi: konularla ilgili yaralanılan bilgi, rapor, makale ve kitaplar; yazarları ve ilgili kurumlarla birlikte çalışmanın sonuna eklenmiştir. Bunun için ayrıca yazı çerçevesinde yazar, kurum adı, sayfa numarası, internet adres ve linkleri verilmemiştir.
Comments