Tilkiden post, araptan dost olmaz..

Başlık çok ağır gelebilir fakat sarih husule gelen ve gündemi bir anda alevlendiren Birleşik Arap Emirlikleri Büyükelçisi'nin hacklenen yazışmalarında isnat edilenle bir anda yedi arap ülkesinin ilişkilerini kesmesine sebep olan hadisede rol alanların Arap olmasıdır. Biz yedik (?) Deşifre edilen yazışmalar şöyle idi: Katar Hamas ve diğer terör örgütlerine yardım etme ihtimali var.

Hadiseyi geçiştirmekle iktifa etmeyelim isterseniz. Bir kaç ay gerilere gidelim. Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'nin başını çektiği İslam Birliği Ordusu söylemleri daha pörsümedi takdir ederseniz. İslam ülkelerinde bir coşku, bir coşku sormayın. Hakikaten hepimizde yarattığı heyecan kelimelerle anlatılmaz. Derken Suudi Arabistan'ın savunma konusunda verdiği talimat da gazetelere servis edildi. Akan sular durdu, nefesimizi tuttuk ve beklemeye koyulduk. Kolay değildi, dünyaya fitne salan gayri Müslim ülkelere karşı bir ordumuz oluşuyordu.

Yukarıdaki paragrafı orada bırakıp bir diğer konuyu yazayım; sonrasında tekrar ele almak üzere. İlgili ülkelere karşı İslam birliği ordusu gündemden düşmeden Amerika Başkanı Donald Trump Suudi Arabistan'a ziyarete gitti. Ziyaretten bir kaç ay önce El Kaide ile ilişkilendirilen Arabistan'ın Amerika bankalarında bulunan 750 milyar dolarını bloke etme hengamesi başlamıştı. O günlerde sanki kendi parası imiş gibi uluslararası her platformda, toplantıda haplarla kızı yaşındaki kızları kendine eş olarak seçerek baston desteği ile ayakta durabilen Kral'a her nevi desteği ülkemizin verdiği ortada.

Peygamber Efendimizin dünyaya geldiği, ahirete irtihal ettiği topraklarda mübareğin yüzü suyu hürmetine İslam ülkelerden her türlü saygıyı gören vahabist, yarım gram haysiyeti benliğinde barındırmayan Kral Salman ve ailesi, Trump'ın boynuna en üstün nişanı takarak aslında emirlerine amade olduğunu belli etti. Belli etmesinin emareleri de savunma konusunda verdiği talimat gereği yaptıkları anlaşmaları geri çekip tüm silahları Amerika'dan almasıydı.

İkinci paragrafı kaldığı yerden ele alıp devam edelim. Kurulacak olan İslam birliği ordusunu sabote etmek için harekete geçen Amerika, İngiltere'nin başını çektiği deccal ve firavun ülkeler olaya şöyle hafiften bir parmak atmak suretiyle aslında Türkiye'nin başını çektiği birliği dağıtabileceğini ve dağıttığını gösterdi. Çok büyük beklentilerle oluşturulmak istenen ve vampir ülkelerin tahakkümünün biteceğini salık veren ordunun varlığı daha kurumlaşmadan dedikodudan ibaret söylemlerle tarumar oluyordu. Ne acıdır ki, birliğe asker, katkı veren ülkelerin tamamı Katar ve dolaylı olarak da Türkiye'ye sırtını çeviriyor ve yalnızlaştırıyordu.

Kabe'nin karşısında kendilerine tahsis edilen villalarda viski yudumlayanlar Suudi Arabistan hükümetinin başının tacı oluyor ve Peygamber Efendimiz istirahatgahlarında rahatsız olmasınlar diye şimendifer raylarına keçe döşeten Mekanı Cennet Sultan Abdülhamit Han'ın ülkesinin başını çektiği ve salt islam ülkelerinin artık var olma mücadelesi için kuracağı ordunun altı oyuluyordu.

''Siz ne yaparsanız yapın, biz yıkarız'' nispetinde bir mesaj olarak okumamız gereken dayanaksız yazışmanın neticesinde avuçlarını ovuşturarak bekleyen İsrail Savunma Bakanı Liberman aracılığı ile şöyle bir açıklaması haber ajanslarına düşüyordu: ''Radikal İslami terör korkusuyla Katar'la ilişkilerini kesen ülkeler, İsrail'e, Arap ülkeleriyle radikal İslami teröre karşı iş birliği yapmak için büyük fırsat sunuyor. Arap ülkeleri bile bu bölgedeki riskin İsrail değil, terörizm olduğunu anladı. Bu durum iş birliği için fırsat”

90 yaşlarında yirmili yaşlardaki bayanlarla yataklarını paylaşan, saçı ve sakallarını boyadıkları gibi vicdanlarına da astar çeken Suud ailesinin hangi tedhişle Amerika'nın ayaklarına yüzünü sürdüklerini bilemeyiz ama bildiğimiz tek şey şu: temenni ederiz ki, o kutsal toprakların, peygamber efendimizin hatırına ters yüz olurlar da İslam dünyasına verdiği zararın altında kalırlar.

#katar #terörizm #suudiler #vahabi #Türkiyeislamordusu