Güney Kurdistan: federalizm ve self determinasyon (ll)
- Ahmed Kaymak
- 20 Haz 2017
- 7 dakikada okunur

Egemen olanlar, siyasi ağırlıklarını korumak ve egemenlik ilişkilerini çıkarlarına uydurmak için hukuku egemen olmayanlara karşı sürekli bir araç biçiminde kullanmışlardır. Halkları bu bağlamda karşı karşıya getiren, çatıştıran, büyük yıkım ve felakete yol açan bu tarz bir hukuk sisteminin evrensel insanlık değerleriyle olan çelişkisi günümüzde de devam etmektedir. Hukuk siyasetin belirleyicisi değil, belirleneni olduğu sürece, insan hak ve özgürlükleri, toplumların barış içinde bir arada ve yan yana yaşamaları için güvenli bir ortamın oluşmasından söz etmek mümkün olmamakta ve bu koşullar altında ortaya çıkan toplumsal sorunların zamanında çözülmesi oldukça zorlaşmaktadır.
Self determinasiyon hakkı, yani azınlıkların, halkların ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı, öteden beri bu tarz bir yaklaşımın bulandırdığı platformlarda egemenlerin lehine siyasi bir araç işlevi görmeye devam etmektedir. Self determinasyon hakkını kullanma girişimleri genellikle egemenlerin siyasi tercih ve çıkarlarına göre uygulama alanı bulabilmektedir. Bu nedenle bireylerin ve sivil kurumların, kültürel ve etnik grupların, halkların ve ulusların bu hakkı evrensel bir hukuk ilkesi çerçevesinde özgürce kullanmaları, uluslar arası hukuk mücadelesi ve tartışmalarının önemli sorunlarından biri olmakta; ve hala çözülmeyi beklemektedir.
Dünyanın bir çok ülkesinde bu sorun çeşitli düzeylerde toplumsal gerilimlere, farklı kültürel ve etnik gruplar arasındaki kutuplaşma ve çatışmalara kaynaklık ediyor, can ve mal kaybına yol açıyor; insanları yerinden yurdundan ederek beraberinde köylerin boşaltılmasına, şehirlerin yıkılmasına ve çevrenin tahrip edilmesine sebepler yaratıyor.
Kürdistan halkı da bu sorundan payını büyük ölçüde almıştır.
Kürtler katliamlarla, soykırımlarla bir çok defa karşılaşmış, acılarla dolu bir tarihin mirasçıları olarak var olma ve haklarını elde etme mücadelesini sürdüren, geniş coğrafyasıyla büyük bir populasyona sahip dünyadaki tek "devletsiz" halktır. Tarihte sayısız işgal ve talana maruz kalan bu halk binlerce yıldır kendi coğrafyasında varlığını sürdürmektedir. Bu coğrafya'nın adı, Kurdistan'dır; yani Kurdler'in ülkesi…
Kürtler 20. yüzyılı, ülkelerini işgal eden, coğrafyasını kendi aralarında bölüp yapay sınırlarla bölen sömürgeci devletlere karşı ulusal özgürlük bağlamında kendi kaderini belirleme hakkına sahip olma mücadelesi vererek geçirdiler.
Türkiye, İran, Suriye ve Irak devletleriyle uluslar arası güçler Kürtlerin haklarını 20. yüzyıl boyunca türlü entrika ve oyunlarla maskeleyerek savsaklayıp durdular. Özünde belli bir milletten yoksun Türkiye devlet aygıtının yapay millet politikası oldukça ırkçı ve hukuk tanımaz bir nitelikte oldu her zaman. Homojen bir millet yaratma esası üzerinde inşa edilen subjektif değerlerle yüklü bir devlet ideolojisi aracılığıyla Anatolia coğrafyasındaki etnik çoğulculuğa, sosyolojik ve kültürel çeşililik desenlerine karşı sınırsız bir asimilasyon politikasına başvurdu. Buna zaman zaman çeşitli düzeylerde etnik temizlik politikları eşlik etti. Bu politikaya göre Anatolia’da ve Kurdistan’da her şey Türkleştirilmeliydi; buna farklı kültürler, farklı halklar ve uluslar da dahildi. Anayasal ve yasal düzenlemelerle bu politikalar günlük hayatta, eğitimde, ticarette ve devlet bürokrasisindeki ilişkilerde etkili kılınarak derinleştirildi. Böylece, artık bırakın bir halkın kendi kaderini tayin etmesinden söz etmesi, kendi orijinal adından bile söz etmesine izin verilmedi. Türkiye'de özellikle Kürtlerin dili ve kültürü üzerinde uygulanan katı asimilasyon politikalarıyla birlikte ulusal varlığına çağrışım yapan bütün toplumsal değerleri inkar edilerek yok sayıldı ve yasaklandı.
İran'ın Kürt ve Kurdistan'a ilişkin politikası da 20. yüzyıl boyunca farklı olmadı; uygulamalar benzer bir seyir izledi.
Suriye devletinin Kürtlere ve Kurdistan'a karşı politikası acımasız ve despotik niteliğini hep korudu. Burada Kürdler ayrı bir topluluk, etnik bir varlık olarak görülmedi. Suriye hukuk düzeninde Kürdler eşit vatandaşlar olarak bile kabul edilmediler. Suriye devleti egemenliğideki Kurdistan bölgesinde kürdler bir yüzyıl boyunce adeta açık bir hapishanede tutuldular. Bu despotik uygulamalar yüzünden Kurdistan'ın diğer parçalarına oranla Kürd ulusal hareketinin gelişme olanakları 21. yüz yılın ilk çeyreğine kadar hep zayıf kaldı. Orada rejimin despotça örülen taşları daha yeni yerinden oynamaya başladıysa da devam eden bölgesel konjüktür ve Suriye’deki iç savaş birlikte veya ayrı ayrı değerlendirildiğinde Kürdlerin geleceği açısından suların kısa sürede durulabileceğinden emin olmak hala pek kolay değildir.
Bu bölgelerden farklı olarak, Irak egemenliği altındaki Kurdistan parçasında uzun süren ve ara sıra dozu ve şiddeti düşüp yükselen Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi 20. yüzyılın sonlarına doğru önemli ve tarihi bir aşama kaydetti. Uluslar arası güçlerin de aktif olarak müdahil oldukları Ortadoğu'daki siyasi kaos Irak devleti egemenliği altında bulunan Güney Kurdistan'da ve bölgede koşulları birden bire Kürdlerin lehine çevirdi, Kürdlerin yararlanabileceği önemli fırsatlar yarattı.
Bunda uluslar arası güçlerin değişen Ortadoğu politikaları ile 1990'lı yılların başlarında özellikle ABD'nin Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak rejimi ile yaşadığı ekonomik, politik ve stratejik sorunların etkili olduğu belirtilmelidir. O tarihten bu yana Güney Kurdistan bölgesi'nin aktörleri, siyasi güçleri, parlamentosu ve hükümeti uluslar arası hukukun ve politikanın dinamikleri olarak ön plana çıkmakta önemli bir başarı sağladılar. Kuşkusuz Kürdler açısından bu başarı, ulusal mücadele tarihinde ilk uluslar arası siyasi başarıydı. Kürdler o dönemde şartları kendi lehlerine değerlendirerek 1991 yılında devletleşmenin ilk adımını attılar. G. Kurdistan'da egemenlik sahasını ifade eden, yönetim sistemini ve biçimini belirleyen, hükümetin nasıl şekilleneceğiyle birlikte görev, yetki ve sorumlukları düzenleyen Kurdistan geçici Anayasası ilan edildi.
Dış faktörlerin daha çok etkili olduğu Irak'ta oluşan bu dalgalı konjoktürdeki de facto durum, iç self determinasyon hakkının tartışmasız bir göstergesiydi. Kurdistan Geçici Anayasası'nda Kürdler ve bölgede korumakla yükümlü bulunduğu farklı kültürel ve etnik topluluklarla Irak bütünlüğü içinde Arap halkıyla birlikte federal bir yapıda bir arada yaşama arzusu hükme bağlanmıştı. Bu Anayasal ve eylemsel beyan, hukuki, demokratik ve halkın tercihini yansıttığı için Kurdistan halkının iç self determinasyon hakkını kullanması anlamına geliyordu. Kuşkusuz Anayasa ve yasayla bir çeşit yol haritası biçiminde projelendirilip pekiştirilen bu hak, sonradan çeşitli düzeylerde kullanılabilmesi önündeki engelleri aşmak için hukuksal bir dayanak da olacaktı. Nitekim başta Birleşmiş Milletler Örgütü, Avrupa Birliği ve uluslar arası hukuk aktörleri, Kürdlerin 1991 yılındaki bu beyanına genel olarak negatif bir yaklaşım göstermediler. İkinci husus, o dönem oluşum ve şekillenme aşamasında olan Irak Ulusal Kongresi ve Irak geçici hükümeti bu beyana karşı herhangi bir olumsuz reaksiyon göstermemiş, Irak geçici Hükümetini temsil eden dönemin başbakanı Ahmet Çelebi, Kürtlerin ayrılma hakkının bulunduğunu ifade etmiştir.
O günden bugüne sürecin ilerlemesi ve öngörülen aşamaya taşınması yönünde oldukça uzun bir yolun alındığı görülmektedir.
Kurdistan geçici Anayasası'nda düzenlenen hükümler, 2002 yılında Güney Kurdistan Anayasası'nda yapılan birkaç değişiklik ve düzenleme dışında temel hükümleri korudu*; 2005 yılında yürürlüğe giren Irak Federasyonu Anayasası'nda da daha başka ek hükümlerle yer aldı. Buna göre Kurdistan federe Bölgesi federasyonun kurucu iktidar (Anayasal) birimi olarak resmen ve uluslar arası hukuka göre de devlet statüsünü kazanmış oldu. De fakto olan statü, böylece de jure bir nitelik kazandı.
Bu süreçteki gelişme ve uygulamalardan söz etmemizin amacı, 1990'lı yıllar içinde dağılma işareti veren Irak devleti ülkesinde yaşayan Kürtlerin yoğunlukla bulundukları bölgeyi de doğrudan etkileyen koşulları değerlendirerek kendi kaderlerini tayin etme hakkını kullanma imkanlarından nasıl yararlandıklarına; Self determinasyonun uluslar arası hukuktaki belirsizliğine ve siyasi yaklaşımlarına dikkati çekmektir. O günden bugüne yaşananlarsa, uluslar arası hukuktaki bu ilke ile ilgili belirsizliği veya yaklaşımları pratikte anlamsız ve geçersiz kılmaktadır. Başka bir ifade ile, Güney Kurdistan halkı ve hükümeti, o günden bu yana iç self determinasyon sürecini fiilen ve hukuken aşmış bulunmaktadır. Kurdistan halkının şimdi bulunduğu evre ise, dış self determinasyon evresidir ve öncekinden farklı bir anlamı vardır: 25 Eylül 2017 yılında yapılacak referandum, Irak federasyonundan ayrılmayı amaçlamaktadır.
1. Buna hakkı var mıdır?
2. Uluslar arası hukuk buna ne diyor?
3. Kurdistan devletinin tanınması uluslar arası hukuk açısından bağlayıcı bir şart mıdır?
1.1. Birinci soruya yanıt açıktır: Kurdistan halkının kendi kaderini belirlemesi, kendi hükümetini seçmesi, kendi güvenliğini sağlaması, ekonomik kaynakları değerlendirmesi ve kullanması temel bir hak olduğu gibi, kendi devletini belirlemesi de bu bağlamda temel bir haktır. Bu konuda Kurdistan parlamentosu ve hükümetinin arzusunu meşrulaştıracak gerekçeler aramasına ayrıca gerek yoktur. Uluslar arası devletler hukukuna göre Kurdistan federe devleti Irak federasyonunun kurucu birimi (iktidarı) şeklinde bir devlet olarak kabul edilmektedir. KBY'nin yapısı ve Anayasal dayanağı ile Irak federasyonu Anayasası'nda Kurdistan federe bölgesine ilişkin belirtilen hükümler tartışmaya yer bırakmayacak açıklıktadır. Belirtmek gerekir ki, federe olan federasyon birimi de aynı zamanda bir devlettir. Dünyadaki bütün federal sistemlerde federe birimler birer devlet olarak kabul edilmektedir. Devlet olarak kabul edilmeyen birimler, federal anayasada kurucu iktidar olarak belirtilmezler. Irak Federasyonu Anayasasın'da Kurdistan federe bölgesi halkı ile birlikte federal devletin kurucu unsuru olarak açıkça yer almıştır. Dolayısıyla uluslar arası hukuk normunda, federal devletle birlikte, federe birimler de devlet olarak kabul edildiğine göre, Kurdistan federe bölgesi de yasal olarak devlet statüsündedir.
Federe devletler, federal devletle veya federasyondaki diğer federe devletlerle olan ilişkilere ve şartlara göre ayrılabilirler. Güney Kurdistan halkının Irak federasyonundan ayrılma hakkını kullanması bu bağlamda insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde varlığın özerkliğini ve bağımsızlığını öngören temel ilkelerle tutarlı bir ilişki içinde ele alınmalıdır. Kürtlerin kendi ulusal varlığının özerkliği ve bağımsızlığı için atacağı her adım, alacağı her karar, meşru haklarıdır. Bugün için Kurdistan halkının baştan beri sorunlu olan Irak federasyonundan ayrılmalarını haklı çıkartacak yığınca nedenleri ve gerekçeleri var; ayrıca uluslar arası hukukta bunun için dayanak yapılacak bir çok karar ve içtihat da mevcuttur.
2.2. Kısacası, Kürdlerin ve Kurdistan halkının bunun için tekrara başa dönmesine yol açan hiçbir hukuki ve yasal gerekçe yoktur. Burada artık gerekli bir şart olan, Kurdistan federe devletinin federasyondan ayrılması konusundaki meşruiyettir. Bu karmaşık kimi siyasi, ekonomik; iç dış uluslar arası ilişkileri kapsayan güçlükleri içermekle birlikte, dış self determinasyon için ne bir engeldir ne de hukuksal bir şarttır. Dış self determinasyon demokratik ve siyasi bir tercihtir.Uluslar arası hukukun burada bir söz hakkı ve bağlayıcı hiçbir normu ve ilkesi bulunmamaktadır. 25 Eylül'de yapılacak referandumun amacı, Kurdistan halkının Irak federasyonundan ayrılma arzusu beyanı konusunda son sözü söylemesidir. İç meşruiyet, dış meşruiyetin koşuludur. Başka bir deyişle, iç self determinasyon hakkını, yani kendi yönetimini tayin etme hakkını kullanmak; dış self determinasyon hakkını, yani kendi devletini belirleme veya bir devletten ayrılıp başka bir devlete katılma hakkını kullanmayı beraberinde getirir.
3.3. Kurdistan halkının Irak federasyonundan ayrılması ve bağımsız bir devlet olduğunu ilan etmesi karşısında, başka devletlerin tanıma veya tanımama pozisyonları Kurdistan devletinin varoluş şartını etkilemez. Kosova'yı kaç devlet tanıyor? Abhaza ve Osteya tanınmamış olmakla devlet olma varlığından bir şey kaybetmiş değildirler. 50 yıldır devlet olup da kimi devletler tarafından hala tanınmamış olanlara kim ne diyebilir? Tayvan başta neydi, sonra ne oldu? Belirli bir egemenlik alanı ve meşru dayanağı olmadığı halde Filistin devleti yok mudur? En kötü örneklerden biri olan KKTC otuz dört yıldır devlet statüsünde değil midir?
Eğip bükmeden, bütün bu örnekler açıkça gösteriyor ki, bir halk, yeterli sosyal ve ekonomik, siyasal ve hukuksal, sağlık ve güvenlik gibi koşulların yanı sıra bir devletin olması için gerekli unsurlara sahipse, egemenliğini ilan etme yoluyla devletini kurabilir. Bu hak BM şartında ve süreç içinde alınan kararlarında, yayınlanan ek sözleşme ve protokollerinde "bütün halklar" için temel ve devredilemez bir hak biçiminde ayrıca yer almaktadır.
Güney Kurdistan halkının 25 Eylül'de yapılacak referandumda ayrılma hakkını self determinasyon kapsamında beyan etmesi önünde kimi negatif girişimlerin veya güçlüklerin olmayacağını düşünmek de yanlıştır. Referandumdan büyük ihtimalle çıkacak ayrılma beyanına göre hükümetin ve parlamentonun ayrılma aşamalarını; iç ve dış ilişkileri kapsayan prosedürleri nasıl yöneteceği önemli bir sorundur.
Örneğin, federasyondan ayrılmak, kolay mıdır?
Irak federasyonunun oluştuğu koşullar ve özellikleri ile dünyadaki geleneksel federasyonların sahip olduğu hukuksal, politik ve kurumsal nitelikleri arasında bir benzerlik var mıdır?
Geleneksel olarak federasyonlardan ayrılma mümkün değilken, veya çok zor iken, Kürdler bu çerçevede zorlanabilirler mi? Ellerinde veya öngörülerinde, ayrılmayı zorlaştıracak mali, hukuki ve siyasi engelleri aşacak argumanları şimdiden var mıdır?
Bir sonraki yazının konusu, budur…
.............................
* Şekil itibariyle halk inisiyatifi sonucunda hayat bulan aynı Anayasa taslağı, 2009 yılında yapılan, ve Irak federasyonun'dan ayrılmayı ve bağımsız bir devlet olarak hareket etme arzusunu belirlemeyi de öngören, gayri resmi halk oylamasıyla ayrıca meşru bir nitelik kazandı.
Comentários