top of page

Güney Kurdistan: federalizm ve self determinasyon (lll)


Self determinasyon hakkı ile federalizm arasında yakın bir ilişki vardır. Federalizm belirli niteliklere sahip farklı birim ve grupların, kültürel ve dinsel kimliklerin, etnik ve ulusal toplulukların eşitlik temelinde özerklik yapılarını koruyarak geniş bir işbirliği ve karşılıklı ilişkiler düzeni içinde yan yana bir arada yaşamasını öngören bir sosyal ve siyasal düşünce modelidir. Self determinasyon hakkı ise bu nitelikteki birey (entity) grup ve toplulukların kendi geleceğine ve yaşam biçimine ilişkin tercih ve seçme hakkını özgürce kullanabilmesidir. Bir federasyon; birbirinden bağımsız, ayrı veya farklı en az iki ve daha fazla etnik ve ulusal topluluğun Anayasal bir bağla bir arada yaşamaya karar vermesiyle oluşan hukuki ve siyasi bir formasyondur. Federal devlet ise, kurucu halkların Self determinasyon haklarını kullanma yoluyla ve karşılıklı rızayla oluşturdukları bir ortak ulusal devlet modelidir.

Burada, federalizm ile federal ve federe devlet kavramları arasındaki ayırımlara da işaret etmek gerekir: Yukarıdaki tanıma ek olarak Federalizm felsefi fikir çerçevesinde toplumsal ve kültürel, siyasal ve ideolojik bir tutumun; bir istek, tercih ve iradenin ürünüdür. Başka bir ifadeyle federalizm bir siyasi felsefe ve bir dünya görüşü olarak bir ideolojiyi temsil eder. Federal sistem ise, bu çerçevede, belli bir toplumsal örgütlenme ve hukuksal düzen bağlamındaki somut devlet biçimini tanımlayan bir kavramdır. Federe devletler, federal devleti oluşturan kurucu unsurlardır. Bunlar federasyon formu içinde genel bir kavramla ifade edilebildiği gibi, kavramın taşıdığı anlam değişmemekle birlikte başka şekilde de ifade edilebilirler: Örnek; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Federal Almanya Cumhuriyeti ve en son Rusya federasyonu gibi…

Ayrı isimlerle ifade edilmelerine rağmen, bunların hepsi, siyasal yapı ve işleyişleri bakımından birbirlerine benzeyen birer federasyondur, yani federal devletleri ve federe devletleri kapsayan bir dış formdur.

İki ayrı devletin ülkesindeki iki farklı halk self determinasyon yoluyla bir federasyon bünyesinde federal bir devletçe temsil edilmeyi kararlaştırmadıkları sürece, bir federasyon oluşmayacağı gibi, federal bir devletin oluşması da mümkün değildir. Dolayısıyla federal devlet bir neden değil, iki egemen devletin ülkesindeki halkların gönüllü tercihleri üzerinde gerçekleşen bir yapı olarak inşa edilir. Bu noktada değişen şey yeni ulusal federal devletle kurucu devletlerin uluslar arası hukuk ilişkilerindeki ağırlıklarıdır. Kurucu federe devletlerin uluslar arası ilişkilerdeki hareketleri, sorumlulukları ve yetkileri sınırlıdır. En başta hukuki kişilik, artık federal devlete aittir. Uluslar arası ilişkilerde federe devletleri, federal devlet temsil eder. Federe devletlerin ise federal devleti temsil edecek bir yetkileri ve tasarrufları yoktur. Federasyonun kurucu devletleri, federal devlete bu yetkiyi halkın kendi kaderini belirleme hakkı, yani self determinasyon hakkı kullanma yoluyla aktarmaktadır. Yetki aktarmakla, federe devletler, federal devlete beraberinde çeşitli sorumluluklar da yüklerler: Ulusal güvenlik, ekonomi, eğitim, sağlık, devlete karşı kişi hak ve özgürlüklerini koruma ile federe devletler arasındaki ilişkileri takip ve koordine etme…

Federal devlet aldığı yetkilerle üstlendiği yükümlüklerde federe devletlere karşı sorumludur, onlara hesap verir.

Federe devletler arasındaki veya federe devletlerle federal devlet organ ve kurumları arasındaki ilişki ve yükümlülüklerde, taraflardan herhangi birinin davranışları sorun olmaya başladığında bu sorunun en son çözüm organı, Federal Anayasa Mahkemesi'dir. Anayasa Mahkemesi'nin kararları bağlayıcıdır. Hem federe devletler hem de federal devlet verilen karara uyarlar. Bununla birlikte Federal Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararın ardından izlenen sürede, aynı sorun devam ediyorsa, federe devletlerin kendi egemenlik hakları ve kendi anayasaları çerçevesinde kendilerinin sorunu çözme hakları vardır. Bu durumda izlenen yol, genellikle, sorunu halka götürmektir, yani referandumdur.

Referandum, self determinasyon hakkı uygulamalarında çeşitli düzeylerde başvurulan temel ve meşru bir işlem olarak kabul edilmektedir. En azından teorik olarak böyle genel bir kabul görmektedir. Öyle de olsa dünyadaki bir çok federasyon ülkesinde ulusal düzeyde referandumlara pek sık başvurulmadığı gözleniyor. ABD, Kanada, Almanya ve Rusya Federasyonları sorunları federal devletle federe birimler arasında yapılan görüşme ve pazarlıklar yoluyla bir uzlaşma sonucunda; olmazsa Federal Anayasa Mahkemesi'ne başvurarak çözmeyi tercih ediyorlar. Uygulama alanında, bu konulardaki farklılığı bakımından dikkati çeken İsviçre federasyonu ise ulusal düzeyde sık sık referandumlara başvuran ülkelerden biridir.

Her referandum, bir self determinasyon işlemi değildir.

Görülüyor ki, federasyonlarda çeşitli düzeylerde devlet ve devlet makamlarından çok halkın istek, tercih ve bu doğrultulardaki kararları demokratik ve siyasi meşruiyetin temeli olarak ön plana çıkartılmaktadır. Böylece referandumla self determinasyon hakkı, federasyonlarda devletin ve toplum düzeninin güçlü ve belirleyici bir organı gibi işlev görmektedir. Üniter devletlerde ise referandumla halkın self determinasyon hakkı yoktur ve bu hakkı kullanmak bir çok üniter devlet Anayasası'nda ya yasaktır, ya da hiç yer almamaktadır. (*)

Üniter devletlerde referandumlar, daha çok devletin Anayasal organ ve kurumlarıyla yetkileri ve idari işleyişleri düzenleme konularında yürütme ve yasama arasında çıkan anlaşmazlıkları çözme aracıdır. Üniter devletin organlarına ait yetkiler paylaştırılamaz, bir gruba, bir topluluğa ayrıca devredilemez ve bunlar için referandum yapılamaz. Üniter devletlerdeki bölgesel veya yerel idari yetkiler merkezi idarenin doğrudan veya dolaylı onayı olmadan kullanılamaz. Bu yüzden üniter devletlerdeki referandumlar genllikle göstermelik bir oylama işleminden öteye geçmemektedir.

***

Konu açısından Federasyon ve üniter devletler arasındaki bu genel özelliklerle referandum ve self determinasyon bağlamındaki uygulamaları böylece özetledikten sonra, altı çizilmesi gereken nokta şudur: federasyonlardaki bu işlemlerin tümü de iç self determinasyon pratikleri biçiminde hayat bulmaktadırlar. Federasyonlardan ayrılma yönünde self determinasyon hakkını kullanma, yani dış self determinasyon hakkını kullanma işlem ve uygulamaları pek nadirdir, veya ancak bazı geçerli neden ve gerekçelerle gündeme gelebilir.

Bugün uluslararası hukukta ve siyasi platformlarda Self determinasyon bağlamında devam etmekte olan tartışma konularından biri de federasyonlardaki bu sınırlandırmalar olmaktadır.

Federasyona katılma, gönüllülük şekline ve halkın özgür iradesine bağlı kabul edilirken; federasyondan ayrılmak, neden aynı şekil ve şartla gerçekleşmemektedir?

***

Güney Kurdistan Federe Bölgesi'inin Irak federasyonundan ayrılma arzusu önünde bu paradoks ciddi bir sorun yaratabilir mi?

***

Geleneksel federasyonlarda, federe devletlerden herhangi birinin tek taraflı olarak federasyondan ayrıldığına veya federasyonun herhangi bir federe devleti federasyondan kovduğuna rastlanmamıştır. Böyle bir örnek halihazırda yoktur. Ancak dünyada ABD, Kanada ve İsviçre gibi gelişmiş köklü demokratik federasyonlarda değişik düzeylerde bu yönde talepler, girişimler ve mücadeleler olduğu bilinmektedir. Ne var ki adı geçen ülkelerde federal Anayasalar açıkça self determinasyon hakkına yer vermiş olmasına karşın, Federal Anayasa Mahkemesi bu ayrılma taleplerini haklı bulmamakta ve reddetmektedir: Bu kararların gerekçesinde ayrılma hakkı reddedilmiyor. Ayrılmak için geçerli nedenlerin ve açık belirtilerin olmadığı belirtiliyor. Bu mahkemelerin verdikleri kararlar, konuyla ilgili bir çok siyaset bilimcisi ve Anayasa hukukçusu için ayrıca teorik dayanak olmuştur. Bununla birlikte geçmişte yaşanan İsviçre'nin Bern sorunu ile Kanada'nın Quebec sorununa ilişkin Federal Anayasa Mahkemeleri'nin verdikleri kararlar, uluslar arası hukukta birer içtihat değerinde kabul edilmektedirler.

Bu hukuk içtihatlarına göre, federasyon halkları herhangi bir baskı altında değilse, aralarında ekonomik, sosyal ve siyasi eşitsizliklere örnek olacak bir uygulama yoksa, demokratik düzen işliyorsa, bir halkın federasyondan ayrılması, ülkenin genel selametini tehlikeye atar. Kanada Federal Yüksek Mahkemesi'nin Quebec meselesine ilişkin kararının gerekçesi aşağı yukarı bu meyandadır. Tersine okunduğunda, bu kararın gerekçesinde açıkça şu da anlaşılmaktadır: Federasyon halklarının karşılıklı davranışları iç barışı bozacak şekilde gerilmişse, aralarında ekonomik, sosyal ve siyasi eşitsizlik uçurumu giderek derinleşiyorsa; ve durum her an bir iç savaşın çıkması için patlama noktasına gelmişse, ayrılma hakkı için geçerli nedenler ve açık belirtiler hukuken doğmuş olmaktadır. Böyle bir durumda federasyon üyesi olan bir devletin halkı, federal devletten ve federasyondan ayrılabilir, kendi kaderini belirleyebilir, tek başına kendini yönetebilir veya başka bir devlete katılabilir.

***

Hukuk kavramlarını oraya buraya eğip bükmeden Federasyondan ayrılma hakkını self determinasyon bağlamında ortaya koyan başka hükümler ayrıca BM'nin 1966 yılında imzaladığı İkiz Sözleşmeler'de yer almıştır. İkiz sözleşmelerdeki şartlarla klasik self determinasyon nosyonu kısmen geriletilmiş ve halkların kendi geleceğini belirleme alanları daha genişletilmiştir. Buna göre bütün halklar, devlet olma hakkı da dahil kendi geleceklerini belirleyebilir; bağımsız kalabilir veya başka bir devlete katılmayı kararlaştırabilirler. Ne var ki adı geçen sözleşmelerde bu şartlar bu şekilde genişletilmesine karşın, devletlerin toprak bütünlüğüne ilişkin temel nosyonlar korunmaya devam etmiştir.

***

Bu geleneksel yaklaşımın ilk kırılması, 1978'de SSCB Anayasası'nda yapılan bir düzenleme ile, halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkını egemenlik hakkıyla birlikte hükme bağlamakla gerçekleşti.

Not etmek gerekir ki, sözü edilen tarihte SSCB'de görülen bu yaklaşımın kaynağı; Lenin'in, Woodrow Wilson'dan on beş yıl, 1. Dünya savaşı başlamadan yaklaşık on bir yıl önce, 1903 yılında RSDP programına konulmak üzere, halkların ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına ilişkin kongrede önerdiği görüş ve prensiplerdir. Bu prensiplere göre, her halk federasyona katılma hakkına bizzat kendisi sahipti ve aynı hakkı federasyondan ayrılmak için de kullanabilecekti. Yazımızın giriş bölümünde 1. Dünya savaşının 1918 yılında sona ermesiyle ABD başkanı W. Woodrow'un sömürgeciliğin tasfiyesi ilgili ABD Kongresi'ne sunduğu 14 ilke kapsamındaki halkların self determinasyon hakkının, sosyalistlerin savunduğu bu açık prensipleri pratikte işlevsiz hale getirme ve belirsizleştirme maksadıyla egemen devletler tarafından sürekli kullanılıp istismar edildiği belirtilmişti. Gerçekte de Wilson prensiplerinde devletler olgusu, halklar kavramı yerine geçirilmiştir. Milliyetler cemiyeti ile 2.dünya savaşından sonra kurulan Bileşmiş Milletler Örgütü gibi oluşumların siyasi nitelikleri, özünde Devletler Cemiyeti ve Birleşmiş Devletler Örgütü görünümünde işlev görmüşlerdir.

Wilson prensiplerinde Devletlerin self determinasyon hakkı vardır, devletsiz halkların self determinasyon haklarını kullanabileceğine yer verilmemektedir.

***

Bu nedenle halkların self determinasyon hakkı belirsizleştirilen içeriği ve anlamı itibariyle, taraflar arasında, soğuk savaş siyasetinin önemli tartışma argümanlarından biri olarak uluslar arası hukuk ve siyaset kurumlarında bir yüz yıl boyunca yerini ve ağırlığını korumayı sürdürdü.

***

1991 yılında SSCB federasyonu resmen dağıtıldıktan sonra, daha önce SSCB federasyonu bünyesinde olan halkların ve federe devletlerin bir çoğu sosyalistlerin daha önce belirlediği prensiplerden hareket ederek bağımsız devlet oldular; eski SSCB'nin halefi olarak da federe devlet statüleriyle birlikte çok sayıda özerk cumhuriyet Rusya Federasyonu adı altında yeni bir federal devlet bünyesinde bir araya geldiler.

***

Diğer yandan Yoguslavya federasyonunun dağılmasından sonra ülkenin değişik bölgelerinde yıkıcı ve trajik sonuçlar ortaya çıktı: Bu "ülkede", kanlı iç savaşla tükenen etnik topluluklar sonuçta yoğunlukla yaşadıkları ve hak iddia ettikleri bölgelerde yedi egemen devlet halinde ayrışıp yeni statüler oluşturdular.

***

Çekler ve Slovaklar barışçıl bir biçimde ayrılıp ayrı birer devlet olarak yollarına devam ettiler.

***

Doğu Almanya devleti, (Batı) Federal Almanya ile birleşti.

***

20. yüz yılın sonlarına doğru alt üst oluşlarla gerçekleşen ve yıkıcı sonuçlarla ilerleyen süreç, self determinasyon hakkının özüne uygun biçimde hayat bulması ve gerçekleşmesi için yerel ve uluslar arası düzeyde halklar lehine olağanüstü şartlar doğurdu. Siyasi sınırlar, egemenlik, devletin ülkesel bütünlüğü gibi kavramlar da değişime uğradı. Sahneye değişik ve beklenmeyen aktörler çıkmaya başladılar.

***

İnsanlığın, son iki yüz yıl boyunca bu yönde hiç de alışık olmayan bir çok başka şaşırtıcı gelişmeye tanıklık ettiğini söylemek de mümkün.

Mesela yakın zamanlardaki şaşırtıcı gelişmelerden biri Kırım ve Ukrania (**) meselesinde ortaya çıkan sonuçtur.

Kırım özerk Cumhuriyeti ve parlamentosu Ukrania'dan ayrılarak Rusya Federasyonu'na katılma kararı aldı.

Gurcisitan'a (***) bağlı 250 bin nüfuslu Abhazia ve 700 bin nüfuslu Osetya son yıllarda devlet olarak bağımsızlıklarını ilan ettiler.

***

Ve Kürdler yıkılan eski dünya düzeni ve politikası ile eş zamanlı Ortadoğu'da güçlü bir aktör olarak sahnede belirmeye başladılar. Uzun süren bir mücadele ve hazırlık sürecinden sonra 2005 yılında Kurdistan federe bölgesi devleti olarak Irak Federasyonu'nun kurucu ortağı oldular.

Eski dünya düzeni ve statükosunun egemen devletlere tanıdığı siyasi ve hukuki olanaklara rağmen, Ortadoğu'da değişen dengelerde ve dalgalanan konjoktürde Kürdler ülkelerinde egemen bir güç oldular ve devlet statüsü kazandılar.

***

Yaklaşık 15 yıllık federasyon deneyimiyle giderek olgunlaşan Kurdistan Bölgesi Federe devleti, bu süre içinde federasyon ortağı olan Araplarla inişli çıkışlı, hatta çatışma eşiğine gelebilecek riskli ilişkiler yaşadı. Irak federasyonu federal bir devletin sorumluluklarını yerine getirmekten aciz kaldı. Arapları temsil eden Arap federe bölgesi, Araplar arasında iç barışı, uyumu ve bütünlüğü sağlayamadı. Şia ve Suni Araplar arasındaki huzursuzluklar kanlı iç çatışmalar yarattı; Şia ağırlıklı hükümetin uygulamalarından rahatsız olan suni grupların ani terör ataklarıyla Irak'ın bütün bölgeleri bir anda yaşanmaz hale geldi; ekonomi ve can güvenliği sıfırlandı. Aynı hükümet Kürdler için de sorun yaratmaya başladı. Kürdlerin federal ordudaki etkinliğini tecrit etti; hibe, vergi ve petrol gelirlerinden Kurdistan'a düşen payı açıkça bloke etti. Kurdistan ülkesine ait olup da tartışmalı saha haline getirilen bölgelere ilişkin federal Anayasa'da belirtilen hükümleri çiğnemeye devam etti. Bütün bu uygulamalar güvenli ve istikrarlı bir bölge halini koruyan Kurdistan halkının geleceğini, statüsünü ve selametini risk altında bıraktı. Federal devletin organ ve mekanizmaları işlemez hale geldi ve bölge halklarında umutsuz bir gelecek kaygısı egemen olmaya başladı.

***

1918’den günümüze Irak devletinin Kürt ve Kurdistan halkına karşı uyguladığı politikalar, baskı zülüm ve gerçekleştirdiği katliamlar, çiğnediği anlaşma ve yerine getirmediği taahhütler, hatırlanırsa; tarihsel ve siyasi şartların yoğurduğu Arap megalomanizmi ile sürekli ihanete uğramış Kürdlerin travmatik psikolojisinde kısa vadede bir iyileşme ve uyumun olacağını beklemek, hayaldir.

Geçmiş uygulamalarıyla bugün Araplar tarafından tekrar sergilenen benzer negatif yaklaşımlara bakıldığında giderek daha da ağırlaşan sorunlara köklü çözümün anahtarı, Kürdlerin ve Arapların ayrılmasıdır. Irak'ın ve Kurdistan'ın ülkeleri üzerindeki egemenlik haklarını ayrı ayrı kullanmaları, iki halkın barış halinde yan yana yaşamalarını kolaylaştıracaktır. Halkların, sorumlulukları ve yükümlülükleri paylaşmadan yan yana ayrı durmaları, birbirlerine karşı saygı ve güven duyguları geliştirme eğilim ve isteğini güçlendirebilir. Halklar kendi geleceklerini tayin etme hakkını bir oyuna ve yalana kurban etmeden kendileleri daha doğrudan ve daha bilinçli bir biçimde kullanabilirler.

Kurdistan'ın Irak federasyonundan ayrılması, hem Araplar hem Kürdler hem de iki ayrı bölgede yaşayan farklı etnik ve kültürel topluluklar için de iyi olacaktır.

Bu çözüm yolu, daha fazla, bugün Irak federasyonunda Araplar arasında devam eden kanlı iç çatışmalarla yaşanan iç savaşın sona ermesine ve ulusal birliğin sağlanmasına da katkı sağlar.

Gerçekten de içeriden veya dışarıdan bakıldığında Irak federasyonu ve federal devletin mekanizmaları tamamıyla tıkanmış, işlemez halde görünüyor. Bu yapı Kürdlere de Araplara da ve her iki bölgede yaşayan farklı etnik ve kültürel topluluklara da artık güvence olacak durumda değildir. Kürtler ve Araplar ayrılmadan bu haliyle birlikte olmaya devam etmeleri, iki taraf için de bir çok riskin ve ciddi çatışmaların haberini vermektedir. Ayrılmak ise halkları bu risklerden ve çatışmalardan uzak tutmak ve halklar arasındaki barışı korumak için en uygun ve kaçınılmaz bir çözüm yolu olarak görünüyor. Bizim görüşümüze göre de; Kurdistan federe devletinin Irak federasyonundan ayrılması ve federal devlette yüklendiği “yasal” sorumluluk ve yükümlülüklerden geri çekilmesi bölgedeki halklar arasında barışçıl ilişkilerin korunmasına ve karşılıklı güven duygularının gelişmesine ciddi katkılar sağlayacaktır. Ekonomik gelişme ve toplumsal ilerleme de buna bağlıdır. Kurdistan şu anda Araplarla diğer etnik topluluklar, dinsel cemaat ve kültürel gruplar için güvenilir bir sığınak olmuştur. Kurdistanı seven sevmeyen bu gerçeği göz ardı edemiyor artık. Ayrılmak, bu imajı güçlendireceği gibi Araplar arasındaki mezhepsel bölünmüşlükten kaynaklanan çatışmaların durmasına da katkı sağlayabilir. Bir arada kalmanın şartlarıysa açıkça tükenmiş bulunmakta ve bir arada kalmakta ısrar etmek artık iki toplum için de bir kaostur.

***

Kurdistan parlamentosu ve hükümetinin bu amaçla 25 Eylül 2017'de yapacağı referandum halkın bu konudaki arzu, istek ve tercihini belirleyecektir. Halkın söyleyeceği son söz Kurdistan hükümeti ve parlamentosunun öngördüğü istikamette olursa, federasyondan ayrılmanın gerekli şartlarından ve halkalarından biri daha tamamlanmış olacaktır. Uluslar arası güçlerin, barışçıl bir şekilde ilerleyen demokratik siyasi sürece ve bu yönde kaydedilen aşamalara karşı, yukarda açıklanan çok sayıda örnekler göz önüne alındığında, negatif bir pozisyon göstermeleri pek kuvvetli bir ihtimal değildir. Türkiye, İran, Suriye ve Irak devletlerinin sürece müdahale etme ya da kaydedilen aşamaları baltalama haklarıysa yoktur. Böyle bir tutum başta uluslar arası sözleşmelere ve Birleşimş Milletler Şartına aykırıdır: BM Şartına göre bir devlet bir başka devletin egemenlik hakkına saygı göstermek ve iç işlerine karışmamakla yükümlüdür. Kurdistan devleti Irak Federasyonu içinde hali hazırda ülkesinde egemen federe bir devlettir; bu statüsünü korumak ve savunmak onun meşru bir hakkıdır. Federasyondan ayrılırken de bağımsız ülkesindeki egemen devlet statüsü ile kendisini koruma hakkı aynı BM Şartında hukuken mahfuzdur.

***

Sonuç:Yazının giriş bölümünde geleneksel yaklaşıma göre federe devletlerin federasyonlardan ayrılmalarının hemen hemen mümkün olmadığını, veya çok zor olduğunu belirtmiştik. Ancak bu yaklaşımın egemen olduğu dünya statükosu ile bugünkü dünya düzeni birbirinden oldukça farklıdır. Son 50 yıldaki gelişmeler dünyanın o eski anlayışa göre artık yönetilmediği ve o anlayışla dizayn edilemeyeceğini gösteriyor. Sorunları sürekli tartışan ama sorunları sürekli çözümsüz bırakan veya çözümü sürekli ertelemeyi adet haline getiren liberalizmin bu tipik yaklaşımı giderek dünya insanlığı üzerindeki ağırlığını kaybediyor. Bir federasyon bünyesinde, federe devletler ile federal devlet arasında veya federe devletlerden herhangi ikisi arasında şartlar ve ilişkiler bir arada kalmaya imkan bırakmıyorsa, halklar kendi geleceklerini nasıl belirlemek istiyorlarsa, o yönde karar verme hakkına sahiptirler.

***

Bir sonraki yazıda, Federasyondan Ayrılma bağlamında Devletin Halefiyeti Sorunu, ele alınacaktır…

................................................

(*) Üniter bir devlet yapısına sahip Birleşik Krallık (İngiltere) içinde yer alan İskoçya'nın ayrılma talebiyle ilgili İngiliz parlamentosunun İngiliz hükümetine verdiği yetkiyle yerel (İskoçya) hükümeti arasında yapılan anlaşma çerçevesinde İskoçya'da 18 Eylül 2014 tarihinde yapılan ve konusu ayrılma-bağımsızlık olan referandumun yasal ve anayasal şartları ayrı bir tartışma konusudur.

(**) Ukrania, SCBB dağıldıktan sonra bağımsızlığını ilan etti ve üniter devlet modelini benimsedi.Federal devlet modeli ve siyasi kültürü ile yetişmiş bir halkın üniter devlet modelinin uygulamalarına karşı uzun süre uyum sorunu yaşayacağı açıktır. Gerçekte de bu uyum hiç bir zaman mümkün olmaz.

(***) Gurcistan SSCB'den sonra üniter devlet modelini benimsedi. Ukrania'da olduğu gibi Gurcistan'da da benzer nedenlerle ciddi sorunlar devam etmektedir.

 
 
 

Comments


SON YAZILAR

Federalistler

© 2023 by Kathy Schulders. Proudly created with Wix.com 

  • Grey Twitter Icon
bottom of page